Çok fazla meşgulüz günlük siyasetle, adeta esir aldı bizi. Kim nereden aday olacak ya da hangi ilçe hangi partiye bırakılacak sorusuna aranan yanıt sanki ülkenin genel politikasından daha önemli hale geldi. Güneyimizde bir şeyler oluyor, iki küresel ve iki de bölgesel güç Suriye merkezli paylaşım planlarını hayata geçirmek için çekişiyorlar. Hepsinin ortak hedefi Ortadoğu'da kendisine dost ya da ram olmuş yeni bir devlet oluşturmak! O devlet bizim sınırlarımızda kuruluyor. Onu ya bugün engelleyeceğiz ya da bir daha hiç engelleyemeyeceğiz. Şayet engellemeyi başarsak bile maliyeti çok yüksek olacak.

Kendi vatanını terk etmiş dört milyon civarında Suriyeli bu topraklarda yaşıyor. Geri dönenler var elbet ama gelenler ve doğanlar o kadar çok ki gidenlere rağmen sayıları azalmıyor artıyor. Gelenlerin hayalleri çalınmış, burada doğanların belki de hiç hayali olmayacak. Şu anda yedi sekiz yaşında olan çocuklar on yıl sonra tam delikanlılık çağına geldiklerinde onları ve bu toplumu nasıl bir sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlar bekliyor, yeterince araştırma yapılıyor mu acaba? Hiç sanmıyorum. İşsiz ve bir bakıma çaresiz bir genç kesimin hangi güvenlik sorunlarına yol açacağı umurumuzda mı acaba?

Bir de eğitim sorunu var, yetiştiremediğimiz gençlerin heba oluşunun yanında bin külfetle ve akıl almaz maliyetlerle yetiştirdiğimiz gençlerin ve servet sahiplerinin ülkeden kaçışı var. Yıllardır tersine çevirmeye çalıştığımız 'yetişmiş beyin göçünün' bırakın tersine çevrilmesini daha da artması şu veya bu parti meselesi değil bir milli meseledir.

Bu ülke, bu millet ve bu devlet dolayısıyla da her birimiz için 'kimin belediye başkanı olacağından' çok daha ve hayati önemi olan ama bizim halk olarak üzerinde hiç mi hiç durmadığımız daha birçok konu sayabilirim. Ama gereği yok. Sanmıyorum ki umurumuzda olsun, sanmıyorum ki bu sorunlar bakkal poşetlerine verdiğimiz yirmi beş kuruş kadar gündemimizde yer bulsun, bulabilsin.

31 Mart gelecek ve geçecek ama bu sorunlar yeterince ciddiyetle ele almadığımız ve üzerinde tam bir 'milli mutabakat' sağlamadığımız sürece başımız çok daha fazla ağrıyacak, çözüm her geçen gün biraz daha zorlaşacak ve korkarım ki aklımız başımıza geldiğinde de çok geç kalmış olacağız.

Bu satırları bir umutsuzluğun teslimiyet ifadesi değil tam tersine bir milli endişenin seferberlik ilanı olarak algılayınız lütfen. Girdiğimiz 2019 yılı Milli Mücadele'nin yüzüncü yılıdır; dün başardık bugün niye başaramayalım ki?