Kim istemez kazanmayı? Ya da kim ister kaybetmeyi? Söz konusu olan bir yarışsa, hayatsa eğer hedef daima kazanmak olmalıdır ve zaten de öyledir ama kuralları içinde ama ahlakı kaybetmeden.

Ne yazık ki zaman zaman ve hatta çoğu zaman kazanma hırsı ahlak kurallarını hiçe saydırıyor insanlara. Bunun ne çağı ne de şu veya bu topluluğu söz konusu, tarihin her devrinde ve dünyanın her coğrafyasında daima iyiyle kötü, güzelle çirkin, ahlaki olanla ahlaksızlık yan yana, iç içe olagelmiştir. Önemli olan hangisinin baskın çıktığıdır.

Dinlerin ve ideolojilerin ilk çağları hep samimi sahabe ya da havari ve mücahitlere, müntesiplere şahitlik eder. Hepsi fedakarlıkta, inanmışlık ve temizlikte çağlarına damga vurmuş insanlardır. Hoş Hazreti İsa'nın on iki havarisinden birisi hain damgasını da yemiştir ya da büyük ihtilallerin ilk öncüleri zaferden ya da devrimden sonra birbirlerine girmişlerdir ama başlangıçtaki tavırları hiç tartışılmaz.

Tartışılan sahabeler asrının ya da devrimlerin sonrasıdır. Ayrılıkların beslediği hırslar değerlerin içlerini boşaltmış, yozlaştırmış, kısacası değerleri değersizleştirmiştir. Ne pahasına olursa olsun kazanma tutkusu da yalanı gerçek, yanlışı doğru, geçersiz ve imkansızı geçerli ve mümkün diye sunma pişkinliğini günlük hayatımıza ama özellikle de siyasi hayatımıza sokmuştur. Kazanmak, elbet kazanmak ama ne pahasına? Bu soru vicdanlarda sorulmak ve yiğitçe cevaplanmak zorundadır. Ve ne için kazanmak? Bu soru içinde aynı hüküm geçerlidir.

Biz hep belediye başkan adaylarına dikiyoruz gözümüzü ama yerel yönetimler kurumsal bir yapı. O yapı bir şahıstan ibaret değil, encümeni ve meclisi var. Esasa yönelik temel yetkiler ne başkanda ne de bir kısmı memurlardan oluşan encümenlerde. Uygulamada görünmeseler bile belediye meclis üyeleri genel çerçeveyi çizmede en yetkili son merci.

Sahi o kurum için ortaya çıkan ve listeye giren ya da alınan adaylara hiç baktık mı? Bilgi ve birikimlerini, hayat çizgilerini hiç merak ettik mi? Niye aday olduklarını hiç sorduk mu? Ben dahil ne yazık ki ne merak ettik ne de sorduk, soruşturduk.

Hiç olmazsa kampanya sürecinde kim olduklarına ve ne düşündüklerine bakalım ve anlattıklarını/anlatacaklarını hiç unutmayalım. 31 Mart'tan sonra karşılaştığımızda sorarız herhalde.