ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI VE ARKADAŞLARI UNUTULMASIN DİYE TARİHE 28. YIL NOTU DÜŞÜYORUZ (8)

2000'li yıllarda artık devletimiz şehit cenazelerinde çok daha dikkatli çok daha şefkatli. Şehit vedasının kamuya açılması bürokrasinin kendini yenilemesiyle uygun gördüğü yeni kuralları uygulaması şehit ailelerini de rahatlattığını yaşayarak görüyoruz. Şehit ailelerini en azından cenaze sürecinde bir dakika bile yalnız bırakmıyorlar ve o ceberrut eski bürokrasi ile uğraştırmıyorlar. Buna şimdi tanık oluyoruz. Şehit ailelerinin her türlü ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Şehitlerin evlerine ve babaevlerine dev Türk bayrakları asılıyor, taziye çadırları kuruluyor. Hiç bir taziye gideni asla geri getirmez ama aileye yalnız olmadıklarını hissettirmek çok şeye bedeldir. Bir Cumhurbaşkanının şehidin babasını telefonla araması bizzat aileye canlı olarak ulaşması duyarlılık değil midir? Bu davranış bir devlet adamı için güzel bir davranış. Siyaseti bir tarafa bırakalım, şehitler siyaset üstüdür, her zamanda siyaset üstü kalmalıdır. Terörün içinde olmayan herkes şehit cenazelerini sahiplenmelidir. Bir muhalefet liderinin şehit cenazesine katılması, telefonla taziye bildirmesi az şey değildir. 90'lı yıllarda şehit cenazeleri sanki sadece bir partinin takip ettiği cenazelerdi. Şehit cenazelerinin siyaset üstü olduğunu hepimiz kabul etmek ve buna göre davranmak zorundayız. Aksi bir tutum ve davranış bir ve beraber olmamızı zedeler. Dev Türk bayrağının babaevine ya da şehit evinin bulunduğu sokağa asılması çok gurur verici çok da anlamlı.

Şehidin kendi evinin önüne ya da babaevinin önüne taziye çadırı kurmak özellikle havaların yağışlı ve soğuk olduğu mevsimlerde gelenleri mağdur etmemek adına çok yerinde bir uygulama oldu. Çünkü şehit evleri yetersiz kalıyor, cenazeye gelen herkesi evler alamıyor. Şehit cenazesi gelen ilin en üst düzey yetkilileri Valisi, Kaymakamı, Belediye Başkanı, Garnizon Komutanı, Emniyet Müdürü, Jandarma Komutanı, Resmi Daire Müdürleri, Sivil Toplum Kuruluşlarının yetkilileri acıya ortak olmak için adeta yarışıyor. Sadece yetkililer mi o şehirde yaşayan duyarlı bütün halk kadın, erkek, genç, yaşlı ateşin düştüğü yere adeta koşuyor. Bunlar insani şeyler, hepsi de olması gereken ve çok doğru yapılan şeyler. Maalesef 90'lı yılların başında devlet refleksi yeterli değildi. yetkililer bile ne yapacaklarını bilmiyordu. Bunu birinci dereceden yaşayarak gördük. Ceberrut bir anlayışla mücadele edip, şehit acısını yaşamak kolay değildi. Resmi töreni kabul ediyorsunuz ama ayrıntılarla ve eksikliklerle siz uğraşmak zorunda kalıyorsunuz. Bunlar yanlış ve moral bozan uygulamalardı. Kamu vicdanına, merhametine soruyorum şehit cenazesinde sağlık görevlisi ve ambülans olmaz mı? Üstelik Asker Hastanesi olan, Devlet Hastanesi olan, Sigorta Hastanesi, Üniversite Hastanesi olan bir şehirde resmi cenaze töreninde ambülans bulundurulmuyorsa ki yoktu bu nasıl açıklanır? Şimdiki gibi büyük katılımlı şehit cenaze törenleri organize edilmiyordu ya da edilemiyordu. Bunlar zor şeyler değildi ama düşünülmüyordu ya da düşünülemiyordu. Belki kötü niyet yoktu ama bir şaşkınlık ve belirgin bir hantallık vardı. Sadece şehidin cenaze namazında camiyi ve avlusunu doldurmak yetmiyordu. Maalesef resmi zevatın çoğunluğu cenaze namazından sonra cami avlusundan sessizce ayrılıyordu. Şehidi vatan toprağına emanet ederken bulunmak çok mu zaman alıyordu bunu anlamak mümkün değil. Katılanların cenaze evine ve defin yerine ulaşımının sağlanması da önemliydi ama buna yeterince dikkat edilmiyordu.


Askeri Uçak Samsun Havaalanına 4 kahraman şehit Astsubayın cenazesi ile inmişti. 4 şehit Astsubaydan ikisinin Türk bayrağına sarılı tabutlarını Askeri İnzibatlar Samsun Havaalanında uçaktan omuzlarında indirmişlerdi. Ne o tarihte ki Samsun Valisi, ne Samsun Belediye Başkanı, ne Samsun Garnizon Komutanı nede Samsun Milletvekilleri buna o yılın iktidar Milletvekilleri dahil ve siyasiler karşılama için gelmemişlerdi. Bunlar bürokrasi ve siyaset için eksi şeylerdi. Hepsi de o tarihte Samsun'da görevinin başında kendi makamında idi. Bayrağımızın, vatanımızın, devletimizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğü uğrunda şehedet şerbeti içen kahramalar bunu hak etmemişti. Bir eksiklik bir hata vardı. Bunun mantıklı bir açıklaması da yoktu. O tarihte Samsun protokolü acaba Kars'daki yapılan uğurlama törenini mi yeterli görmüşlerdi. Eski Samsun Havaalanında indirilen şehit cenazelerinden birisi Niksarlı Ord. Teknisyen Astsubay Çavuş Naci Yıldırım'a aitti. Naci Yıldırım Astsubay şehitlerin en genç olanıydı ve bekardı. Diğer şehit ise Samsunlu istihkam Teknisyen Astsubay Teknisyen Kıdemli Üstçavuş İlhan Hamlı'ydı. Şehitlerin içindeki en kıdemli ve yaşça en büyük olanıydı ve evliydi. Şehitlerden Niksarlı Astsubay Naci Yıldırım'ın naaşı Samsun Havaalanından Ambülansla yakınları tarafından teslim alınarak Kars'dan gelen bir Astsubayın refakatinde Niksar'a götürüldü. Aslında Merzifonda Hava üssü vardı Hava Üssünde askeri Havaalanı da vardı. Nedense Niksar'a daha yakın bir mesafede olan Merzifon askeri Havaalanına Niksarlı şehit Astsubay Naci Yıldırım'ın naaşı götürülmedi. Keşke Askeri uçak Merzifon Askeri Havaalanına Niksarlı şehit Astsubay Naci Yıldırım'ın naaşı nakletmiş olsaydı. Şehit astsubayın cenazesi Niksar'a Samsun'dan karayolu ile gönderildi.

Samsunlu şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın naaşı ise hemen Havaalının yanındaki Asker hastanesinin morguna götürülmek üzere inzibat askerlerinin refakatında Samsun Asker Hastenesine götürüldü. Askeri uçak 2 kahraman şehidin naaşını Samsun'da indirdikten sonra kalan iki kahraman şehidin naaşı ile birlikte bekleme yapmadan diğer şehitlerin ailelerinin bulunduğu başkente yani Ankara'ya büyük bir acıyla tekrar uçtu. Şehit Tankçı Astsubay Mustafa Karaçimen ve Şehit İstihkam Astsubay Erkan Iğdır'ın cenazeleri ise askeri uçaktan Ankara'da indirilen son şehitlerimiz oldu. 4 Kahraman şehit Astsubay O askeri nakliye uçağının ne ilk, ne de son taşıdığı şehitler değildi. Kim bilir 4 şehit astsubayı büyük bir acıyla memleketlerine bırakan o askeri uçak daha kaç kere şehitleri memleketlerine kavuşturacaktı. Şehadete koşan kahramanların cenazesini almak için Ankara'dan boş kalkıp şehitleri memleketlerine Türk bayrağına sarılı tabutların içerisinde getirmeye devam edecekti. Sonraki aylarda ve yıllarda (93'lerde, 94'lerde ve sonraki yıllarda) artan terör olayları ile öylede oldu. Şehit astsubayları karşılamaya gelen yakınları çok büyük bir acıyla şehitlerini başkentte teslim aldılar. Uçakla Ankara'ya götürülen şehit Astsubaylar Erkan Iğdır, Mustafa Karaçimen Karşıyaka mezarlığında yanyana, Nikasar'a götürülen Şehit Astsubay Naci Yıldırım Niksar Belediyesi Mezarlığında gözyaşları arasında vatan toprağına emanet edildiler. Bir varsın bir yoksun. Ama şehitsen, her zaman her yerde varsın. Eğer ailen yaşıyorsa ;unutulman, unutturulman mümkün değil. Zaten sonrasında tüm şehitler bu coğrafyada sonsuza kadar al bayrağımızın gölgesinde bir emanet olarak var olacaklar. Türk Milleti tarafından unutulmayacaklar, unutturulmayacaklar. Onlar bu vatanın sonsuza kadar nöbetçileri ve bekçileri olacaklar. Bundan hiç kimsenin zerre şüphesi yok.


Samsunlu şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın ailesinin özellikle de ağabeyinin ısrarı üzerine Samsundaki yapılacak cenaze töreni öncesinde bir inzibat astsubayının hastane imamının huzurunda Samsun Asker Hastanesi morgunda tabutu açılarak naaşı son bir kez aile fertlerine gösterildi. Asker Hastanesi morgunda açılan tabutun içinde kefenlenmiş mis kokulu cennet gülüşlü annesinin mavi gözlü paşasının gözleri açıktı, yüzündeki gülümseme dünyalara değiyordu. Sanki canlıydı kalkacakmış gibi bakıyordu. Annesinin mavi gözlü paşası;' Anne, baba, eş, kardeş, evlat silin gözyaşlarınızı bizi öldü sanmayın bu şeref size yeter dik tutun başınızı. Şehitler diridir ölmez' diyordu. Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın babası Ahmet Hamlı oğlunu o halde görünce daha fazla dayanamadı olduğu yere yakınlarının kolları arasında yıkıldı. Oysa ki Ahmet babayı tanıyanlar onu çok dirençli ve metanetli bilirdi. Ne acıdır ki evlat acısı Ahmet babada dayanacak güç bırakmamıştı. Şehidin annesi ve ağabeyi daha metanetliydi taki morgtan çıkana kadar. Morg çıkışında onlarında direnci kırılmıştı. O gün sanki Samsun Asker Hastanesinin bahçesi göz yaşı seli ile dolmuştu. Günlerden Salı, 21 Nisan 1992 tarihi idi. Şehit Astsubay İlhan Hamlı nihayet 3 günlük 3 ayrı morgdaki misafirliğinden sonra öğle namazı öncesi, cenaze namazının kılınacağı camiden önce çok az sayıda inzibat askeri eşliğinde naaşı şehidin Samsun ili ilkadım ilçesi Yenidoğan Mahallesinde bulunan tek katlı babaevinin önüne getirildi. Mahalle kahvesinden emanet alınan babaevinin kapısının önüne yola bırakılan masanın üzerine Samsun Tek Gıda İş Sendikasından da emanet alınan masayı örtecek büyüklükteki Türk bayrağının üzerine, Türk bayrağına sarılı İlhan astsubayın naaşı askerler tarafından helallik alınmak için bırakıldı. Polisin mahallede aldığı bir güvenlik tedbiri de bulunmuyordu. Mahalle halkı gözyaşları içerisinde tek katlı şehit evinin kapısı önünde annesinin mavi gözlü paşasına haklarını helal etmek için toplanmıştı. Şehidin babaevinin önünde herhangi bir ses düzeni kurulmamış, sürekli Kuran okuyan hocalarda bulunmuyordu. Cenazeye gelenlerin ayakta beklememesi için sandalyelerde getirilmemişti. Şehidin babaevindeki birkaç sandalye ise eve gelenlere bile yetmemişti. Şehidin babaevinin önünü cenazeyi haber alan mahalle halkı doldurmuştu, onların dışında hiçbir yetkili bulunmuyordu. Helallik öncesi şehidin dayısı Tek Gıda -İş Sendikası Bölge Mali Sekreteri İsmail Güler şehit yeğeninin tabutu başında mahalle halkına gözyaşları içerisinde çok duygusal kısa bir konuşma yaptı. Şehidin dayısının yapmış olduğu o duygusal konuşma helallik için toplanan kadın, erkek mahalle halkını gözyaşına boğdu. Halk şimdiki gibi şehitlik konusunda bilinçli değildi. Şehit cenazesi bile kimilerine göre sıradan bir cenaze gibi görünebiliyordu. Oysaki şehit cenazesi vatan demektir, bayrak demektir, Türk milleti demektir. O Anadolu ruhu eksik kalırsa, şehitlerimizin kemiklerinin sızlaması söz konusu olabilir. Şehidin yakınlarının yanında ne bir ambülans nede bir sağlık görevlisi bulunmuyordu. Herkes kendi başının çaresine bakıyordu. Bu kadar büyük bir acıyla ayakta durmak hiç kolay değildi.

Aile tam dört günlük büyük bir yorgunluk yaşanıyordu. Ama herkes tüm gücüyle ayakta durmaya çalışıyordu. Şehidin babaevinin önünde helallik alınırken gözü yaşlı annesinin ağzından süzülen şu sözler herşeye bedeldi. ' Mavi gözlü paşam, ben senden razıyım Allah'ta senden razı olsun. Hakkım sana helal olsun. Vatan sağ olsun. ' Şehidin yakınları hayatlarının en acı ve en zor 4 gününü yaşıyordu. Bu acıya dayanılır gibi değildi. Ama kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Helallik alındıktan sonra Şehit ilhan Astsubayın naaşı askerlerin ve mahalle halkının omuzlarında şehir merkezinde bulunan Büyük Camiiye omuzlar üzerinde mahalle halkının teröre tepkisi arasında götürüldü. Şehidin babevinden Büyük Camiiye uzanan güzergah çok yakın bir mesafe değildi. Mavi gözlü şehidin Türk bayrağına sarılı karanfillerle süslü aziz naaşı, Yenidoğan Mahallesinden Rasathane Mahallesine, 100 yıl Bulvarından Ağabali caddesine oradan Gazi caddesine geçilerek Eski Tekel Sigara Fabrikasının şimdiki adıyla Bulvar AVM 'nin önünden Cumhuriyet meydanındaki Ziraat Bankasının önünden Cumhuriyet meydanındaki Esen taksi durağındaki taksicilerin korna sesleri arasından geçilerek Büyük Camiiye uzanan Kazımpaşa Caddesi üzerinden cenaze namazının kılınacağı cami avlusuna getirildi. Cami avlusu kalabalıktı. Cenazeyi getiren siviller cami avlusuna girerken bile hala 'Kahrolsun PKK, Ne Mutlu Türküm Diyene ' sloganlarını atarak tepkilerini ortaya koymaya devam etmişlerdi. Cami avlusunda sesler kısılmış ama duyarlı insanların teröre ve bölücü örgüte tepkisi yerindeydi.
(Devamı Yarın)