1992'de Erzincan depremini yaşadık, Erzincan tümden yıkıldı.1999'da Gölcük, Kocaeli, Düzce, Sakarya ve Yalova'da , 17 Ağustos Marmara depremini yaşadık, büyük çapta can ve mal kaybı oldu. Marmara depremini ahlaki çöküntüye bağlayan zavallılar oldu. Kimse binalar çürük yapıldı demedi.2020 İzmir depremine kadar canımıza ve malımıza zarar veren bir çok deprem daha yaşadık. 2020 yılına bu defa İzmir depremi damgasını vurdu. Çok bina yıkılmadı ama çok bina hasar gördü. İzmir depremini de can ve mal kaybı olmadan atlatamadık. canımız yandı malımız zarar gördü. Elbette İzmir depremini 1999 Marmara depremi ile kıyaslamak doğru değil. İzmir'deki deprem için yavru deprem diyebiliriz. Ama yavru deprem olması sonuçlarının acımasız olmadığını göstermiyor. Yine deprem gerçeği suratımıza tokat gibi indi
Depremde bir tek canımızı bile kaybetmek sonuç olarak canımızı acıtıyor. Ülkemizde bundan sonrada yaşanacak olan bütün depremleri can ve mal kaybı olmaksızın atlatmak zorundayız. Bunun için yaşadığımız depremlerden ders almaya mecburuz. İzmir depremi de artık alacağımız bu son dersimiz olsun. Depremde yıkılan binaların müteahhitlerine kelepçe takmak yerine o müteahhitlere can ve mal kaybına neden olmayacak binalar yaptırmanın yolunu bulmalıyız. Eğer içinde insanların yaşayacağı binalar depreme dayanıklı yapılmıyorsa, burada suçlu sadece müteahhitler midir? İzmir depreminde yıkılan binaların altında kalan suçlunun depremde canını ve malını kaybeden daire sahiplerinin olmadığını hepimiz biliyoruz. O binalara oturma izni verenlerin, o binaları deprem yönetmeliğine göre adam gibi kontrol etmeyenlerin suçsuz olmadığını elbette yargı ortaya koyacaktır. Ne acıdır ki, ülkemizde yaşanan onca depreme rağmen hala deprem belasından ders almayı başaramadık. Aynı şiddetteki deprem, Japonya'da veya Almanya'da yaşanmış olsaydı acaba aynı yıkıcı sonuç olur muydu? Biliyoruz ki kimsenin burnu kanamaz, kimsenin binası yıkılmazdı. En önemlisi hiçbir can kaybı olmazdı. Neden o ülkelerde can ve mal kaybı yaşanmazken, ülkemizde can ve mal kaybı yaşanmaktadır? Birilerinin dediği gibi ahlaki çöküntüden değil, sağlam bina yapılmadığı için o çürük binalar depremlerde yıkılmaya ya da hasar görmeye devam ediyor. Her şeyden önce elimizdeki çürük ve dayanıksız uyduruk bina stokundan bir an önce kurtulmak ve depreme dayanıklı binalar yapmak zorundayız. Ülkemizin insanlarının malı da, canı da göz göre depremlere feda edilmesin. Depremlerde kaybettiğimiz hiçbir insanımızın yeri doldurulamaz. Belki binalar yapılabilir ama hiçbir can kaybı geri döndürülemez. İçinde sevdiklerimizin olmadığı yeni binalar yapılsa ne olur? Hırsızlık, yoksulluk ve rant depremin ana nedeni olmakla birlikte bunlara göz yummak, bunlara fırsat vermekte deprem nedenidir. Ülkemizde bugüne kadar yaşanan hiçbir deprem musibetinden ders almayı başaramadık ki, ülkemizde yaşanan depremlerde yine canımızdan ve malımızdan oluyoruz.
İzmir depremi görüntülerini bir çok televizyon kanalından canlı takip ettik. Depremin yıkıcı izlerini biz evlerimizde izlerken, yıkık binaların altından can kurtarma yarışında olan kurtarma ekiplerinin ve İzmir halkının fedakarlıklarına tanık olduk. Kurtarılan her can hepimizde yeni bir umut oldu. Depremde kaybettiğimiz her can ise o yıkılan binaları yapanlara, yaptıranlara içimizdeki isyanı adeta körükledi. Hiçbirimizin değiştiremediği gerçekler canımızı çok acıttı. Ben suçsuzum diyen müteahhit, gerçekten suçsuz muydu? Suçlu olan kimdi? Buna karar verecek, bunu ortaya çıkaracak olan yargıdır. Hiç şüphesiz 2020 İzmir depremi hepimiz için bir ders niteliğindedir. Tüm Türkiye olarak İzmir depreminden ders alacak mıyız? Çok umutlu değilim ama bu defa umarım dersimizi tam alırız.