Ne zaman biraz moralimi düzeltmek istesem, Türkiye'de belki de iyi giden bir kaç şeyden biri olan savunma sanayi haberlerini takibe alıyorum. Çok değil, 10 yıl önce İsrail'den aldığımız 4 adet iha'nın kısa sürede arızalanıp kullanılamaz hale gelmesini, İsrail'in onarım konusunu sürüncemede bırakmasını izlemiştik.
**
O günden bugüne geçen süre içinde savunma sanayiinde büyük atılımlar kaydedildi. Yazılımların millileştirilmesi hızlandı, mini akıllı mühimmatların iha'larla entegre olmasıyla bunlara Siha demeye başladık. Siha'ların gelişmiş yazılım özellikleri kazanmasıyla siha'lar taarruz edebilme yetilerine kazanmaya başladı, sonra bunlara Tiha demeye başladık. Milli firmalarımız Aselsan, Tusaş, Roketsan ve Havelsan son derece hassas testlerle, geliştirilen milli silah ve mühimmatları TSK'ya teslim etmeye başladı. Gelinen son noktada Türkiye'nin kendi drone teknolojisini geliştiren dünyadaki bir kaç ülkeden biri haline geldiği tarafsız gözlemciler tarafından değerlendirilmekte.
**
Türkiye'nin yarattığı fark, sadece milli imkanlarla üretilen insansız hava araçlarının ötesine geçmiş durumda. Türkiye ayrıca bunların sahada en etkili şekilde nasıl kullanılacağı ile ilgili olarak da en uygun doktrini üretebilmekte. Libya ve Dağlık Karabağ'da gördüğümüz üzere bu doktrin sahadaki dengeleri değiştirecek ölçüde etkili. Siha'ların özellikleri ve teknik analizini yapma niyetinde değilim. Bunlarla ilgili, pek çoğu da abartılı olmak üzere, çok fazla online kaynak mevcut. Ancak Youtube'daki sayısız savunma sanayi kanalının atladığı bir olay Libya'da yaşandı. 2019 Ağustos ayında yabancı kaynaklardan öğrendiğimiz bir habere göre Libya'da Hafter kuvvetlerinin kontrolünde çalışan bir Çin dronu bir Türk dronunun lazer silahı tarafından düşürüldü. Daha sonra Dünya savunma sanayi çevrelerini şaşırtan bu haber, 2015 yılında proje bazında başlayan lazer silahı teknolojisinin sahada aktif hale geldiğini gösteriyor.
**
Peki nasıl oldu da bu kadar kısa sürede hepimizi gururlandıran bu noktalara gelebildik? Asıl bahsetmek istediğim yer burası. Cevap elbette siyasi iradenin başarısı olarak verilebilir. Sonuçta böyle bir irade olmasa hiç bir proje hayata geçemez. Peki madem her sorun sihirli bir şekilde siyasi iradenin istemesiyle çözülüyordu da neden 10 yıldan daha önce bu başarılamıyordu? Ya da madem istemekle her şey çözülüyor, hükümet neden savunma sanayiindeki bu başarıları ülkenin tüm alanlarına yayıp ekonomiyi düzeltemiyor?
**
Öncelikle Türkiye, yazılımda ve mühendislikte öteden beri çok iyi. Kısacası un var, şeker var, helva yapmak için her şey var. Tek eksik usta birinin bunları bir araya getirmesindeydi. İşte bu yapıldı. Cevap liyakatte. Özellikle 2016 yılındaki darbe girişiminden sonra ülke içinde bulunan ihanet kadrolarının tasfiyesiyle ülkenin yararına olan projelerin engellenmesine yönelik kumpaslarda ortadan kalkmış oldu. Yani işin sırrı, uzman kadroların işlerini iyi yapmalarına yönelik engellerin kaldırılmasından ibaret. Hepsi bu. Peki ülke ekonomisinin düzelmesi için siyasi iradenin bir isteği yok mu? Elbette var. Aksini düşünmek eşyanın tabiatına aykırı olur.
**
Peki siyasi iradenin ülke ekonomisinin düzelmesi için sadece bilimsel önlemleri alıp işlerini yapacak liyakatli kadroları iş başına getirecek bir isteği yok mu? Yok. Aksini düşünmek yine imkansız. Kısacası gururla takip ettiğimiz Türk savunma sanayiinin yakaladığı başarılı yönetimin ülkenin her alanına yayılması gerekiyor. Gerekli olan şey; daha fazla bilim, daha az siyaset ve hamaset.