Hepimizin yaşama tutunduğu.  
                Varlığımızdan haberdar olmaya başladığımız.
                Hayatımızda iz bırakan mekânlar mutlaka vardır.
                1960'ların sonu; oyun çağıyla başladı okul çağı.
                Dün gibi hatırlıyorum kayıt için girdiğim o kapıyı.
                Atatürk İlkokulu, sen kimlere kucak açmadın ki...
                Maziyi anarken 'Hey gidi günler' dediğimiz.
                Kendimizi tanıdıkça sahiplendiğimiz çevreler.
                Geçmişi hatırlamanın ilaç gibi geldiği, çocukluk ve gençlik yıllarını yaşadığım.
                Türkiye'nin karaelmas yatağı Zonguldak'ın şirin ilçesi Kozlu'nun yamaçta kurulu mahallesi gözümü ilk açtığım yerdi.
                Dik merdivenlerin insanları aileleriyle buluşturduğu mahallem.
                İnerken üçer beşer atladığımız, çıkarken zorlayan basamaklar...
                Her çıkıntısında, her yükselişinde derin anıları vardır bizde.
                Yazın kendi halinde dereye dönüşen akarsuyun üzerindeki köprü Kozlu'nun simgesidir de.
                Hemen karşısında dispanser en az onun kadar hafızalarda yer edinmiştir.
                İşte o dispanserin arkasında başlayan merdivenleri kimler arşınlamadı ki...
                O merdivenlerin başındaki ortaokul ve lisede kimler sınıfları doldurmadı ki.
                Sınırları tam burada başlayan, Kozlu'yu kuşbakışı gören...
                Çocukluğumuzun en canlı günlerini yaşadığımız Güney Mahallesi.
                Tüm zorluklara rağmen yaptığı gecekondu babamı zorlasa da kiracılıktan kurtardığı mahalle.
                İki odalı, mutfağı, banyosu, birde bacası tütüyorsa o evdekilerin değme keyfine.
                Birde annemi meşgul edecek ekip dikebileceği küçük bahçesi varsa...
                Öylesine doyurucu zenginlikti ki...
                Saatlerce anlatılsa bitirilemeyecek anılarla dolu mahallem.
                Ergenliğe ve gerçek hayata adım attığımız yerde, mahallenin tek araç yolu, yeri geldiğinde futbol sahamız, çelik çomak oynadığımız alanlardı.
                Bugünlerin büyük alışveriş merkezlerini düşünüyorum da...       
                Sakızları, misketleri, günlük ekmeği aldığımız mahalle bakkalı mahallelinin can dostuydu.
                Bugünkü imkânlarla asla kazanılamayacak mutluluklar o günlerde öyle masumdu ki.
                Ramazan öncesi açık havada yapılan imece usulü hazırlıklar...
                Yufka pişirilirken nasibini almak için kenarda beklediğimiz günler...
                Kaloriferli evler o günlerde hak getire; çok da gerek yoktu.
                Kömür dumanı tüten o evlerde farklı heyecanlar vardı.
                Yardımlaşma, dayanışma ve kaynaşmanın zirve yaptığı...
                Komşuluğun gerçekten anlamlı yaşandığı...
                Herkesin mutlak gözde mahallesi vardır.
                İşte 'Benim Mahallem' böyle bir yerdi.