Doğa öylesine cömert ki...
Hayran kalmamak elde değil.
Kalabalıklardan kaçılan şu günlerde.  
Huzurun revaçta olduğu.
Sessizliğe bürünüp zamanı geldiğinde canlanan.
Kabuğuna çekilip, bahara doğru hareketlenen.       
Karadenizlinin vazgeçilmezi yaylalardan söz ediyorum.
Geçtiğimiz günlerde yaşam biçimi olduğu kadar bir o kadarda yöresel farklılıklar taşıyan yerlere kendimi atmıştım.
Karadenizlinin olmazsa olmazı yaylalar havalar ısınmasıyla canlanır.   
Küçüklü büyüklü hayvan sürüleri sığmaz yayla yollarına.
Koyun kuzu melemeleri kulaklarda besteye dönüşür adeta.
Hep doğadaki bereketten nasiplenmek...
Hep ekmeğini kazanmak içindir bu canlılık.  
Yükseklere çıkılmasına çıkılırda...
Hemen inilmez ki.
Zirvelerde konaklama kar düşene kadar sürer.
Bu arada yaylalarda özlemle bekler misafirlerini.
Misafir edeceği göçerlerle kucaklaşmak için baharın gelmesiyle kendilerini süsleyen yaylalar da, yükseklere çıkış Mayıs ayının ortasında başlayıp Haziran sonuna doğru sürer.
Kış uykusundan uyanan toprakta çiçekler kaplar dört bir tarafı.
Yayla yollarında hayvanların rengârenk süslenmesine, yaylalar böylesine renkten renge bürünerek karşılık verince ortalık bir festival havasına dönüşür.

Bu güzelliklerle baş başa kaldık geçtiğimiz günlerde.
Bu günleri doğaseverler ve fotoğrafçılarda hasretle bekler.   
Ordu Turnalık, Çambaşı, Zile yaylaları...
Sarıdan pembeye, kırmızıdan yeşile farklı tonlarda yayla çiçekleri bizi kendimize getirdi.    
Doğal yaşamın güzelim tablolarının içinde yer almak müthiş haz verdi bize.  
Virüs, mutasyon, alfa, beta, varyant...
İnsanı aylarca bunaltan şu son süreçte.
Normalleşmeyi bulmaya çalıştığımız bugünlerde.
Biraz nefes alınacak bir yer arıyorsanız eğer.
Tatil kavramında deniz, kum, güneş denilen kalıplaşmış bakış açısını kırın.                            
Çıkın dağlara, yaylalara...'
'Atın içinizdeki tükenmişlikleri...'  
Pandeminin umutları sarstığı şu günler.               
Emin olun öyle bir ilaç ki...
Anlatılır gibi değil.