Samsun Ankara karayolu.
                Kim bilir kaç kez geçmişizdir.  
                İşte o güzergâhta simgeleşen.  
                Büyük bir coğrafyada hüküm süren Hitit Medeniyeti.  
                Ne merak etmişliğimiz var, ne de ilgilendiğimiz.                
                Çorum'da Kurulu üniversite bile adını o medeniyetten alır.
                İlkokuldan itibaren Alacahöyük öğretilir bütün çocuklarımıza.
                Geçtiğimiz günlerde Ankara dönüşü kızım, "Hadi Boğaziçi ve Alaca'ya uğrayalım" deyince direksiyonu kırdık o muhteşem uygarlığı keşfetmeye.
                Oraları gezerken kendi kendime dedim ki; 'Kenan ayağının dibindeki yere nasıl duyarsız kaldın? Bir üniversiteye adını yazdıran tarihi dokuyu neden es geçtin?'
                Kullandığın aracı bir otuz kilometre içeriye kır.
                Bir bak ne var oralarda...
                Neler yaşanmış...
                Bir göz atsaydın keşke.
                Neyse, Ankara dönüşü M.Ö 2000 yıllarına dayanan uygarlığın yaşam merkezinin, önce Yazılıkaya sonra başkent olarak yer edindiği Hattuşa ve Alacahöyük'ü gezdik.
                İşte o tarihi dokuyu gezerken insanlar buralarda nasıl bir düzen kurmuş, kendilerinden sonraki toplumlara nasıl ilham kaynağı olmuşlar diye düşünmeden edemedik.
                O çağlarda bile insanoğlunun manevi inanç dünyasının izlerine tanık olduk. Yazılıkaya'da üstü açık inanç odalarını görüp hemen yakınında tepenin eteklerinde kurulan Hattuşa'ya geçtik.
                Medeniyetin başkentini yürüyerek bir günde gezmek herkesin harcı değil.    
                Belli bölgelerine aracımızla ulaşırken, önemli duraklarında yaya dolaştık.
                Arslan Kapı, Yeni Kapı, Kral Kapısı, mezarlar, alt geçitler...
                Yaşam alanlarında kurulan odacıklar, şehrin etrafında kurulduğu düşünülen surlar...
                Her yerin, her tarihin, her medeniyetin incelikleri...
                Dört bin asır öncesini bugünkü insanlığa tanıtmaya çalışanlara gerçekten borcumuz çok.
                Ama biz toplum olarak bunun değerini bilmiyoruz ki.
                Hep günübirlik yaşar, güncel haberlere bakarız da.
                Geçmişi araştırmaktan, merak etmekten hep kaçınırız.
                Hattuşa'da selamlaştığımız Fransa'dan eşiyle gelen o turistlerin ufku kadar olamayız ki.    
                Biz tarih kokan o yerlerin çoğunu aracımızla gezerken, yetmişine merdiven dayayan bay bayan iki yabancı utandırdı beni.
                Yürümekte zorlanan, taşların üzerinde düşmemek için birbirine destek olanlar en ücra bilgiyi, dokümanı kaçırmak istemiyorlardı.
                Hem de ilerleyen yaşlarına rağmen.
               Bizlerde bölgenin birkaç kilometre yakınından geçerken oralı olmuyoruz.              
                İşte Avrupa'dan gelen çekirdek aile iki kişi var ya.
                Sırtlarında çantaları, düşmemek için birbirlerinin elinden tutanlar.
                Öğrenmenin yaşı yok mesajını bağıra bağıra gösterenler.
                Onların o azmi, inancı, merakları utandırdı beni.
                Kendimi meraklı sanırdım ama nerede...
                Bu ziyareti elli yaşın üzerinde gerçekleştirmiş olmanın tuhaflığını yaşadım.
                Hey gidi Kenan, Hattuşa ve Alacahöyük'ü görmek.
                Asla bugünlere kalmamalıydı.