Güzel ve güneşli bir kış gününde keyifli başladığım hafta sonunu ne yazık ki keyifli tamamlayamadım. Bir güzel ve bir faydalı organizasyona katılmanın keyfiyle başlayan günüm bir siyasetçinin günün mana ve mahiyetiyle hiç münasebeti olmayan konuşmasıyla berbat oldu. Sevinçle gittiğim ve fakat isyanla ve de hüsranla ayrıldığım kongre 10'uncu Balkan Mübadele Kongresi idi.

Biz 103 yıl önce akıl almaz gafletler ve ihanetler sonunda Balkanları kaybetmekle aynı zamanda ikinci anavatanımızı kaybettik. Nasıl Anadolu/Türkiye bizim Asya'daki anavatanımızsa Balkanlar da Avrupa'daki anavatanımızdı. Onun için biz hala nazlı Budin'e, şanlı Estergon'a, Vardar Ovası'na, Manastır'a, Selanik'e ağlarız, orada kalan Mehmet'e değil.

Kongreyi, Mübadele Federasyonu düzenlemişti, keyfimi kaçıran ise kendisi de Balkan Türk'ü bir ailenin evladı olan bir siyasetçiydi. AK Parti Samsun Milletvekili Orhan Kırcalı, toplantıya oldukça geç geldi. Meğer daha önce bir başka ilçede düzenlenen bir başka toplantıya katılması gerekiyormuş! Adap gereği, edep gereği kendisine 'kısa olması ricasıyla' söz hakkı verildi. Ve Sayın Vekil konuşmasında ne 2003 öncesi Türk devletinin zavallılığını bıraktı ne de anavatan Türklerinin1923'te anavatana gelen mübadillere davranışlarındaki acımasızlığı. Kendileri konuştukça salonda yüzler asıldı, salonda yüzler asıldıkça sayın vekil daha bir vurdu kendi devletine ve milletine. Sonunda insanlar birer ikişer salonu terk etti.

Ben, salonu kendileri konuşurken terk etmedim. Böyle bir davranış hem o kongreyi düzenleyenlere saygısızlık olurdu hem de benim aldığım terbiyeye, adap ve edebe ters düşerdi. Bekledim sözünün bitmesini ve kongreyi düzenleyenlere böylesine bir geçmiş düşmanlığına ve inkarcılığa sahne olan bir toplantıda kalamayacağımı özür dileyerek belirterek ayrıldım.

Salonda da söyledim burada da tekrarlayacağım 'bugünü övmek için düne sövmeye' gerek yok. Eğer bugün gerçekten övülmeyi hak ediyorsa, düne sövmek boşa zahmettir. Yok, eğer bugün övülmeyi hak etmiyorsa düne bir kere değil on kere yüz kere sövseniz de sonuç değişmez.

Sayın Vekil, belli ki dersini iyi çalışmamış, belli ki mübadeleyi ve o yılların sosyal, kültürel şartlarını yeterince bilmiyor. Bu millet gelen kardeşleriyle hem vatanını hem ekmeğini hem de kaderini paylaştı. Ve bu devlet 2002'den önce de Balkanlar'la hep ilgilendi, orada kardeşlerinin dertlerine elinden geldiğince çare olmaya çalıştı. Bulgaristan Türklerinin 1990'lı yıllarda yanındaydı bu devlet ve bu millet. Yine bu devlet ve bu millet Bosna Müslümanlarının dünyadaki en büyük destekçisi oldu o ölüm kalım yıllarında.

Sayın Vekil 2003 öncesi 'zavallı bir devlet' portresi çizerken -Bülent Ecevit'i bir kenara bıraksak bile- partisinin fikir ve ideal önderi, fikri ve manevi lideri Merhum Necmettin Erbakan'a yaptığı haksızlığın da farkında değil gözüküyor. Bu devlet, Sayın Vekil'in güçsüz ve çaresiz gösterdiği bu devlet 1974'te 'tüm dünyaya rağmen' Kıbrıs'a çıkmıştır. Bir amfibi harekettir Kıbrıs harekatı ve bir büyük kahramanlıktır. Hatay'ın Anavatana nasıl ilhak edildiğini atlasak bile hala insanlar 1974 Temmuz'unu hatırlar. Ve hala gözler dolar o kahramanlık destanı konu edildiğinde.

Konuşmak mı zor yoksa susmak mı? Konuşmak bilgi ister susmak ise irfan. 'Konuşmayı bilmeyenler susmayı öğrenseler bari' diyeceğim ama o daha zor.