Zordur duyguların akılları esir aldığı günlerde yazmak. Hamasetin insanın kanını coşturan söylemi dururken aklın pimpirikli uyarılarına kim kulak verir ki? Hislerin durulmasını, heyecanların yatışmasını ve aklın ortaya çıkmasını beklemek de bir formüldür ama kaybedilen zaman da çok önemlidir.

Tartışma ve tahlil soruyla başlar; tam ve doğru soruyla. Haberin olmazsa olmazıdır '5 N 1 K' kuralı. 5 N; ne, nerede, ne zaman, neden, nasıl ve 1 K; kim? 15 Temmuz kalkışmasını tam anlamak ve anlatmak için bu soruların tamamının sorulması ve yanıtlanması gerek. Biz sadece 'kim, ne, ne zaman' sorularını soruyor ve sadece bunlara yanıt arıyoruz. O da kendimizi mazur göstermek ya da karşımızdakini de suçlu çıkarmak için. Kitlesel suçluluk algısı, bireysel sorumluluğu ortadan kaldırır diye düşünülse gerek.

Sorulması ve yanıtlanması gereken asıl sorular 'neden ve nasıl' soruları ise hiç sorulmuyor. Bir cemaatin bir devleti ele geçirmeyi 'neden' hedeflediği ve bunu büyük ölçüde 'nasıl' başardığı ıskalanıyor. Eğer bu iki ana soruyu sormaz ve yanıtını namusluca vermezsek; bugünü kurtarsak bile yarınlarımızdan asla emin olamayız.

Son dönemin en önemli tarihçilerinden biri olan Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, 'Türk Sûfiliğine Bakışlar' adlı eserinin 'Sunuş' yazısında 'tarihin saptırılması' veya 'saptırılmış tarih' dediği bir olgudan şikayet eder. Bu olgunun günümüzde siyaset ve ideolojiler tarafından nasıl kullanıldığını şu sözlerle anlatır:

'Günümüzde ideolojiler, kendilerine bir tarihsel altyapı yaratmadan başarılı olamayacaklarını bildikleri için, Türkiye'nin azgelişmiş sosyal ve kültürel yapısı içinde tarihi kullanabileceklerini gördüler. Çünkü diğer sosyal bilimler arasında özellikle tarih, geçen yüzyılda Batıda da örnekleri görüldüğü gibi, kanaatimizce ideolojik eğilimlerin en iyi yansıtıldığı toplumsal şuura hitap eden ve nüfuz etme imkanını en yaygın ve geniş ölçüde tanıyan bir alan olduğu için, bu tür saptırmalara da en elverişli hedefi teşkil etmektedir.'

Türkiye, uzun bir zamandan beri sadece 'saptırılmış tarihin' değil daha vahimi 'uydurulmuş tarihin' işgali altındadır. Ve ülkenin dünü ile bugünü bu uydurulmuş tarihin zemininde karşı karşıya getirilmektedir. Bir ihanet şebekesinin devletin kılcal damarlarına sızmasına meşruiyet kazandırmanın ilk adımı o devleti kuran felsefeyi gayrimeşru ilan etmektir. Türkiye'nin 'dar'ül harp' ilan edilmesinin ve 'laikliğin dinsizlik' olarak sunulmasının temelinde dini değerlere yabancı bir ülkenin ele geçirilmesinin ahlaki(!) ve İslami(!) gerekçesi formatlanmıştır.

15 Temmuz kahpe kalkışmasının yargı ayağı çok önemlidir ve tüm yargı dışı müdahalelere kapalı olarak hukukun evrensel değerleri çerçevesinde mutlaka görülmelidir. Ama bu kalkışmayı hazırlayan sosyal, kültürel, tarihi ve ekonomik sebeplerin tarafsız bilim adamlarınca uzun soluklu bir bilimsel çalışmayla tespit edilmesi de en az hukuki yargılama kadar önemlidir. Birincisi bugünü kurtarır, ikincisi ise yarınları.