Fındık üreticileri, Trabzon'da eylem yapmış. Sezon başında 15 lira
olan fındık fiyatının beş ayda 10 liranın altına düşmesini Oltan Gıda
A.Ş. önüne siyah çelenk bırakarak protesto etmişler.
Oltan Gıda, bir zamanlar Türkiye'nin en büyük fındık ihracatçısı,
ülkenin ilk 100 firmasından birisiydi ya da öyle sanılıyordu. Sonra
İtalyanlara satıldı; piyasalardaki söylentilere bakılırsa İtalyanlar
alacaklarına karşılık firmayı aldılar. İtalyanlar daha önce Olta Gıda
aracılığıyla aldıkları Türk fındığını şimdi doğrudan ve açıktan kendi
adlarına alıyorlar. Türk fındığının en büyük alıcısı o firma. Fındık
fiyatlarındaki her artış, o firmanın zararını her düşüş ise karını
artırıyor. Başka bir ifadeyle onun çıkarı ile Türk fındıkçısının
çıkarı ters. O kazanırken bizimkiler kaybediyor.
Fındık üreticisinin kimseye kızmaya, kimseyi suçlamaya çok fazla hakkı
yok. Fiyatların düşmesinin elbet birçok sebebi var ama asıl suç tüm
uyarılara rağmen fındığı bir an önce pazara indiren ve 'emanet' denen
akıl dışı sisteme kurban veren üreticisinin kendisinde. Kendi
hatasıyla kendi ürünün değerini düşürdükten sonra ağlamanın,
sızlamanın hiçbir anlamı ve en ufak bir faydası yok.
Fındık, bizim dünya piyasalarında fiyat dikte edebileceğimiz,
üretiminin yüzde seksenine, pazarın yüzde yetmiş, yetmiş beşine hakim
olduğumuz tek ürün. Ve bir dolar ithal ikamesi olmadan artık yılda bir
buçuk milyar doların üzerinde döviz girdisi sağladığımız bir ilahi
nimet. Bunun kıymetini bilmek zorundayız. Ama bilmiyoruz. Kendi
emeğimizi, kendi geleceğimizi yabancı spekülatörün ve onların buradaki
işbirlikçilerinin kazancına peşkeş çekiyoruz.
Fındığın gerçek değerini bulması, fındık üreticisinin kendi emeğine ve
kendi geleceğine sahip çıkması, onun kimseye emanet etmemesinden
geçer. Fındığı manavın yahut tüccarın deposunda değil kendi evinde,
kendi deposunda tutmak ve ancak ihtiyacı olduğunda ve ihtiyacını
karşılayacak kadarının pazara indirmektir üreticinin ve ülkenin
çıkarına olan fındık politikası.
Sadece fındığımızı değil çoğu zaman aklımızı, fikrimizi ve hatta
kaderimizi de emanete veriyoruz. Sonra da pişman oluyoruz. Ama
faydasız. İş işten geçtikten sonra ne protestonun bir anlamı var ne de
ağlayıp sızlamanın. İşi baştan sıkı tutmak ve sahip çıkmak,
fındığımıza da aklımıza da fikrimize de sahip çıkmak. Bence bundan
başka bir çözüm yok. Varsa da ben bilmiyorum.