'Neyi yazacağım' sorusu kafamda dolanıp duruyordu, ta ki o hem kendi ağlayan hem de 'herkesi ağlatan kızın' paylaşımını bir dostun, Kazım Memiç Hocanın facebook sitesinde görünceye ve ağlayarak izleyinceye kadar.

Bıkmıştım Devlet Bahçeli'nin hangi akıl almaz gafletin, hangi ince hesabın ya da hangi zorunlulukların sonucu bir sabah kimseye danışmadan gündeme getirdiği anayasa değişikliği macerasını yazmaktan. Nefret duymaya başlamıştım birilerinin vırt zırt hemen her fırsatta ve üstelik de bazılarının Türkün milli devletinin kuruluş karargahı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kutsal çatısı altında Türklükle hesaplaşmasından.

Yeni de değildi birilerinin mensup olduğu ya da olmadığı etnik hesaplar adına Türkü suçlaması, yargılamaya kalkması, Türkü ve Türklüğü inkarı ve daha da acısı Türkü horlama cüreti. Mütareke İstanbul'u, Türkü inkar ve mahkûm etme çabalarının lekeli temsilcileriyle doludur. İşgalci komutana 'Ben Mısırlıyım, Kahire'de doğdum, İstanbul'a çocukken geldim' diyen bakandan daha sonraları 'Türklükten istifa' gibi bir soytarılığa imza atan, Milli Mücadele aleyhine fetvalar yayınlayan şeyhülislam bozuntularıyla doludur İstanbul. Onların fikri ve ahlaki varislerinin hala yaşıyor olması, üzücü olsa da şaşırtıcı değil.

Ben aslında bugün Kaan'ı yazmayı düşünüyordum. Kaan, Samsun Şehir Kulübü'nün 'fahri genel müdürü' olan bir genç; pırıl pırıl bir genç. Kendince kuralları var Kaan'ın, dostunu ve de düşmanını biliyor. Belki 'düşman' kelimesi biraz ağır bir ifade; cümlenin doğrusu sevdikleri ve sevmedikleri var olmalıydı. Doktorlar Kaan'a 'Down Sendromu' teşhisi koymuş. Ne onun umurunda bu teşhis ne de onu tanıyanların. Tanıyanlar onu seviyor o da tanıyanlardan çoğunu; bu da Kaan'ı Kaan yapan özelliklerinden en önemlisi.

Dağıttım konuyu; aslında her biri ayrı bir yazı konusu ama ben üç ayrı konuyu tek bir yazıya sığdıracağım. O kız var ya o kız, hani şu şiir okurken önce kendisi ağlayan sonra da herkesi ağlatan kız; karanlık günlere milletin benliğinden doğan bir feryatla ışık tutuyor. Kadim bir milletin genlerinden kaynaklanan bir meydan okumanın temsilcisi benim gözümde o kız. Tıpkı Anadolu'ya adım atarken, tıpkı Anadolu'yu Türkiye yaparken ve tıpkı Milli Mücadele'nin o şanlı destanını yazmak için ayağa kalkarken yaptığımız gibi.

Okuduğu şiirin sözleri değil asıl önemli olan, o kızın o dizeleri okuyuşu, ağlayışı ve ağlatışıdır bu milletin cevher- aslisini ortaya koyan. Onun için, o sözleri yazmayacağım, sadece lütfen 'Herkesi ağlatan kız' diye yazıp dinleyin diyeceğim. Dinleyiniz lütfen, pişman olmazsınız.