Eğer son yaşadıklarımızı, bir şahsın veya onu da yönlendiren ve kullanan 'üst aklın' bir gecelik çılgınlığı olarak okumaya kalkarsak yanılırız. Eğer o kanlı ve kahpe kalkışmanın temelindeki sebepleri aramak yerine; her şeyi bir adamın aklına, hırsına, daha doğrusu ihanetine ve geri kalanların akıllarını ona teslim eden aptallıklarına bağlarsak da hata ederiz. 15 Temmuz kalkışması, bize din anlayışımızdan ahlak anlayışımıza, eğitim sistemimizden dünya algımıza ve gelecek tercihlerimize kadar birçok hususu gözden geçirme sorumluluğu yüklemektedir.

Biz Makyavel'in 'amaç, aracı meşru kılar' felsefesinin hem İslama hem de ahlaka aykırı olduğu görüşüyle büyütüldük. Makyavel ve Prens bizi yetiştiren bir önceki kuşak tarafından dışlanırdı. Ne oldu, nasıl oldu da bizden sonraki bir kuşak hem de 'altın nesil' sıfatıyla tanımlanan ve hatta kutsanan bir kuşak imtihan sorusu çalmaktan makam, mevki ve istikbal hırsızlığına kadar İslamın ve insanlığın en büyük ayıbını hiç çekinmeden ve hiç utanmadan bir hayat tarzı haline getirebildi?

Nasıl oldu da ırmağın sürükleyip getirdiği sahipsiz bir elmayı yedikten sonra nedamet duyan İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin kıssasıyla büyüyen bir nesil kamu arazilerini 'hizmet ve himmet' gibi iki kelimeyle kendi zimmetlerine geçirebildi? Ve nasıl oldu da beytülmaldeki bir mumun hesabını yapan Hazreti Ömer'in müntesipleri, kendi namuslarına tevdi edilen kamu malını bir cemaate peşkeş çekebildi?

Hani İslamiyet 'emaneti ehline vermeyi' emrederdi? Ne değişti de biz devletin hizmet makamlarını en ehil olana ve en hak edene değil de bize ya da bizi de kendisine ram eden bir efendinin(!) mensuplarına teslim ettik?

Biz 15 Temmuz'u tartışırken 'kim FETÖ mensubu kim değil, kim o kanlı ve kahpe kalkışmada hangi rolü üstlendi ve bunların cezası nedir' sorusunu elbet tartışacağız. Ama ondan ayrı olarak eğer ahlak anlayışımızı namuslu ve yürekli bir tavırla gözden geçirmez ve hayatımızın ve din idrakimizin ana unsuru konumuna getirmezsek, yaşadıklarımızdan ders almamış oluruz.

Ve hele de şu 'takiyye' namussuzluğunu dinden çıkartmaz ve şu biat kavramını yeniden gözden geçirmezsek yazık ederiz. Aklını başkasına teslim eden insanlardan ne İslamiyete ve ne de insanlığa bir fayda gelir.