“Muhalefet Ak Saray’ın sadece maliyeti üzerinde duruyor. Ama kimse “Ak
Saray mı yeni bir Yıldız Sarayı mı?” sorusunu sormuyor. Bana göre asıl
sorulması gereken soru bu olmalı.
Yıldız Sarayı herhangi bir saray değildir, Sultan II. Abdülhamit’in
otuz yılı aşkın bir süreyle “Bab-ı Ali’yi devre dışı bırakarak” koca
bir imparatorluğu danışmanlar kadrosuyla yönettiği ve bu yönüyle
benzeri olmayan bir saraydır. AK Saray da AK Parti anayasayı
değiştirecek çoğunluğa ulaşsa da ulaşmasa da, Türkiye başkanlık
sistemine” geçse de geçmese de Recep Tayyip Erdoğan’ın geniş bir
danışman kadrosuyla ve Çankaya’yı devre dışı bırakarak “cumhurun
başkanı” sıfatıyla ülkeyi yöneteceği bir makam olacak. Son dönemde
yaşadığımız her şey, bana göre bunu işaret ediyor.
Yıldız Sarayı her şeyiyle kendine yeter bir yerleşkedir, camisinden,
muhafız birliklerinin kışlalarına, değişik amaçlara tahsis edilmiş
köşklerine kadar tam bir külliyedir. Önemli bir şahsiyetin başkanlığı
altında uzmanların yer aldığı çeşitli daireler bu arada bir de “Hususi
Şifre Dairesi” vardır Yıldız Sarayı’nda
Abdülhamit’in Başmabeyncisi Tahsin Paşa anılarında “Mabeyn
Başkitabet’inde valilik ve büyükelçiliklerin resmi şifre anahtarı
bulunmasına rağmen ayrıca bir de Hususi Şifre Dairesi’nin kurulması
insana garip gelebilir” dedikten sonra şunları ekler:
“Ancak Sultan Hamit’in bütün devlet muamelelerini sarayda toplamak ve
ülke genelinde bir haber alma ve kontrol ağı oluşturmak hususundaki
siyaseti, onu resmi kayıtlara bağlı olmayan ve sırf gizlilik içinde
işleyen bir şifre dairesi kurmaya sevk etmiştir.”
Yıldız’ın sadece fiziki yapısı fark atmaz Bâb-ı Ali’ye, kadrosu da
fark atar, sayı olarak daha kalabalık kalite olarak da çok daha
üstündür. Ülkedeki olaylar Bâb-ı Ali’den önce Yıldız Sarayı na
bildirilir ve gereğinin yapılması için ilgililere talimat yine
Yıldız’dan verilir. Çoğu kez Bâb-ı Ali Yıldız Sarayı na ülkedeki bir
olayı arz ettiğinde Yıldız, olayı öğrenmiş ve gerekli talimatı vermiş
olurdu.
Tahsin Paşa anılarında “Sultan Abdülhamit, kuvvetli bir merkeziyetçi
idi. Mülki, askeri, siyasi, dini ve sosyal bütün meseleleri Yıldız’da
toplamıştı” der. Tahsin Paşa’nın aktardığına göre “Sadrazam ve
nazırlardan, dairelerin mümeyyiz ve kâtiplerine, mahalle muhtar ve
imamlarına kadar herkesin Yıldız’da gelip ziyaret ettiği bir oda,
tutunduğu bir el, sırtını dayadığı bir koruyucu vardır.”
Prof. Dr. Selim Deringil, Türkiye’de pek bilinmese de uluslararası
alanda oldukça tanınan ve saygı duyulan bir tarihçidir. Onun birisi
“İktidarın Sembolleri ve İdeoloji/ II. Abdülhamit Dönemi(1876-1909”
diğeri ise “Simgeden Millete/II.Abdülhamid’den Mustafa Kemal’e Devlet
ve Millet” adını taşıyan son derece önemli iki kitabı var. Bu
kitapları Tahsin Paşa’nın “Yıldız Hatıraları” ile birlikte okuyup
günümüzdeki gelişmeleri o bilgilerin ışığında değerlendirince; “Ak
Saray mı yeni bir Yıldız mı?” sorusunu sormak yanlış olmaz.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın kurmay kadrosu, Abdülhamit Han’ı ve onun
şehzadelikten sultanlığa, sultanlıktan mutlak iktidara giden siyaset
metodunu çok iyi incelemişler. Ak Saray’ı sadece maliyeti ya da inşaat
ruhsatı üzerinden masaya yatırmak çok yetersiz bir inceleme olur. Bana
göre Beştepe’de yeni bir Yıldız Sarayı inşa ediliyor. Meseleye bu
yönüyle yaklaşmayan her tahlil yetersiz kalır.”
Bu yazıyı ben bu sütunlarda 29 Mayıs 2015’te yayınlamıştım. Bana göre
AK Saray sıradan bir cumhurbaşkanlığı makamı değildi. Sultan II.
Abdülhamit’in imparatorluğu 33 yıllık saltanatının yaklaşık 30 yılında
Bab-ı Ali’yi(bugünkü başbakanlığı) devre dışı bırakarak “mutlak bir
otoriteyle” idare ettiği Yıldız Saray’ın günümüzdeki uyarlamasıydı.
Bu yazıyı 5 ay sona yeniden yayınlamamın sebebi, dün yaygın basında
yer alan bir haberdir. Haber Türk Gazetesi köşe yazarı Murat
Bardakçı’nın bir köşe yazısındaki kaynaklara göre Yıldız Sarayı külliyesi
restore edildikten sonra Cumhurbaşkanlığı’na tahsis edilecek. Bu
tahsis sadece bir fiziki mekanın devri değil bir yönetim anlayışının
da intikali olsa gerek. Yukarıda değindiğimiz gibi Sayın Cumhurbaşkanı
ve kurmay kadrosu Sultan II. Abdülhamit’i iyi incelemişler; bu çok
belli. Türk aydını ve siyasetçisinin de bugünü doğru anlayabilmek için
o günü iyi okuması ve doğru değerlendirmesi gerektiği kanısındayım.