Benim Taha Akyol'a 'ağabey' deyişim 1964'ün sonlarında başlar. Onunla yollarımız İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrenci cemiyeti seçimleri öncesi Mili Türk Talebe Birliği salonundaki bir toplantıda kesişmişti. O üçüncü sınıfta bir kıdemli ben birinci sınıfa yeni başlamış bir çömezdim. O gün 'ağabey' demiştim, bugün de 'ağabey' diyorum, bu yazımda da öyle diyeceğim.

Taha Ağabey, dünkü köşesinde 'Mehmet Akif'e düşman olmak' diye bir yazı kaleme almış, okunması ve üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir yazı. Fatih Bayhan'ın İslamcı Sebilürreşad Dergisindeki bir yazısından bahsediyor. Fatih Bayhan'ın izlenimlerine göre 'Payitaht' dizisi 'Abdülhamid sevgisi inşa ederken' Abdülhamid'i eleştirdiği için de 'Mehmet Âkif'e karşı bir nefretin de oluşmasına katkı veriyormuş.' Fatih Bayhan 'Genç dimağların zihnini karıştırıp 'Mehmet Âkif nefreti inşa' ettiklerine şahit olduk, üzüldük' diyormuş.

Bir sevgi inşa ederken bir de nefret inşa etmek! Bu nasıl bir anlayış?

Dost sohbetlerinde dillendirirdim de yazmamıştım, daha doğrusu yazamamıştım; gönlüm razı olmamış, elim varmamıştı Mehmet Akif Ersoy'un Abdülhamit için söylediklerini sizlere aktarmaya. Yine de aktarmayacağım ama şunu da vurgulamaktan geri kalmayacağım: Taha Ağabey'in dediği gibi sadece Mehmet Akif değildir, İslamcı düşünürler ya da muhafazakarlıkları ve Osmanlı sevgisi tartışılmayacaklar arasında o kadar çoktur ki Sultan İkinci Abdülhamit'e karşı olanlar. Belki de 'karşı olmayan yoktu' demek daha doğrudur o devir için. Hüseyin Hilmi Paşa'nın 'kimdir bu İttihatçılar' diye soran Sultan'a 'kulunuzdan gayrısı İttihatçıdır' dediği de pek meşhurdur.

Bugünün muhafazakar, siyasi İslamcı ve yeni Osmanlılarının asla toz kondurmadığı ve kimsenin de konduramayacağı Kazım Karabekir de, Hüseyin Rauf Orbay da, Ali Fethi Okar da sıkı ve yaman İttihatçılardandır. Hatta Abdülhamit'in bir süre 'deli' diyerek akıl hastanesine attırdığı Said-i Nursi bile İttihatçıdır. Mehmet Akif İttihatçı olmaktan öte aynı zamanda yaman bir Teşkilat-ı Mahsusa elemanıdır da. Eşref Sencer Kuşçubaşı ile asi Şerif Hüseyin'e sandık sandık altın götürmesinin macerasını meraklıları Cemal Kutay'dan, Almanya gezisinin hikayesini ve Almanlara bakışını da Safahat'tan okuyabilir.

Taha Ağabey'in aktardığı araştırma sonucu sadece tarihi bir şahsiyet açısından değil, beşeri hafızamızın zayıflığı ve idrakimizin sığlığını göstermesi açısından da vahim. Kültür dünyasının tek malzemesi dizi senaristlerinin yönlendirmesinden ibaret olan bir nesil inşasından kim ne fayda umar anlamak mümkün değil. Kendi tarihine bütüncü bir bakışla yaklaşamayan, bir kahramanı severken bir diğer kahramana sövmenin şart olduğunu sanan idraki dar, bilgisi yetersiz dizi gençliği ile sağlıklı ve sağlam bir gelecek inşası mümkün mü?

Taha Ağabey gayet haklı olarak 'Görüyor musunuz gelinen noktayı? Abdülhamid hayranlığıyla Mehmet Âkif'e bile 'nefret'le bakanlar tarihe ve bugün toplumdaki değişik fikir ve siyaset akımlarına nasıl bakarlar? Nasıl 'tek millet' oluruz nefretlerle parçalanarak? Nasıl bir zihin hastalığı, nasıl bir psikolojik saplantıdır bu?' diye soruyor.

Söyler misiniz lütfen, tarih üzerinden hesaplaşmak ve kamplaşmak bu millete ne kazandırır?