Böbürlenerek gezenleri çok gördük
bu memlekette...
Hazin sonlarında
yüzlerine bakan olmadı...
Şimdi nerededirler kim bilir?..
Adam gibi adamları da gördük bu memlekette...
Her daim başları dik ve alınları açık
aslanlar gibi aramızda...
Bir alçakgönüllülük öyküsüyle
başbaşa bırakıyorum sizleri...
* * *

Bir zamanlar İranda bilginler ve şairler, suskunlar meclisi adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı. Üye sayısı otuz kişiydi ve sayı artırılmıyordu. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek, az yazmak ve çok az konuşmaktı.
O zamanlar meşhur şair ve bilgin Molla Camî, bu meclisin aşkındaydı. Günün birinde suskunlar meclisinin bir üyesinin vefat ettiğini duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu köşke geldi. Kendisini karşılayan kapıcıya bir şey söylemeden, ismini bir kağıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan suskunlar meclisine gönderdi. Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldü. Molla Camî, oraya layık bir bilgindi ama vefat eden üyenin yerine başka birini almışlardı. Yeni bir üye için yer yoktu.

Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Camîye gönderdi. Zeki bilgin, durumu kavramıştı. Bir damla daha olsa bardak taşacaktı. Bunun üzerine o da hemen oracıktaki bir gül dalından küçük bir yaprak koparıp, nazikçe suyun üstüne koyuverdi. Bardak taşmamıştı. Bunu içeri gönderdi. Meclistekiler bu kibar cevabın manasını anlamışlardı: Zarif insanların yeri başkaydı.

Üyeler, bu değerli bilgini de aralarına almaya karar verdi. Başkan, listeye Molla Camînin adını ekledi. Otuz sayısının önüne bir sıfır koyarak, 300 yazdı. Bununla Molla Camî sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu. Listenin son şekli Molla Camîye gelince, meseleyi anladı. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek, otuz sayısının soluna koydu. Yani 030 yazdı. Alçakgönüllü Molla Camî, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu.