Batının ikide bir ısıtıp ısıtıp önümüze sürdüğü temcit pilavı Ermeni soykırımı yalanının bizim ocakta ve bizim adamlarca pişirilip düşmanlarımıza sunulduğunu anlatmaya bugün de ve galiba yarınlarda da devam edeceğim. Aslında günlerce yazılsa, anlatılsa yeridir. Zira oyun içinde o kadar çok oyun ve gaflet üstüne o kadar fazla gaflet vardır ki anlatmakla, yazmakla bitmez.

Bir paylaşım savaşıdır Birinci Dünya Savaşı ve o paylaşımın konusu da Osmanlı Türk topraklarıdır. Biz bu savaşta sadece cephedeki düşmanlarla vuruşmadık, içimizdeki hainlerle de vuruşmak zorunda kaldık. Rumlarla, Ermenilerle, bir kısım Araplarla ama özelliklerle de Ermenilerle. 1860'lı yıllardan itibaren başlayan ve 1890'lı yıllarda kanlı isyanlara dönüşen Ermeni kalkışmaları Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte tam bir ihanet saldırısına dönüştü. Doğu cephesinde karşımızdan Ruslar vururken, arkamızdan da -asırlarca bu topraklarda bizden daha rahat ve müreffeh yaşayan- Ermeniler bizi vuruyordu.

Ermeniler, daha 1914'te hareketlenmeye başlamış ve henüz Osmanlı Türkleri savaşa girmeden onlar gönüllü birliklerini çoktan kurmuşlardı. Bunları ben ya da biz Türkler söylemiyoruz, Ovanes Kaçaznuni söylüyor. Biz Ovanes Kaçaznuni'yi bilmeyiz ama Ermeniler iyi bilir. Tarihçiler de bilir. Gençliğinden itibaren yaman bir Taşnak komitacısı, Ermenistan'ın da ilk başbakanı. O anlatıyor. Bundan sonraki satırlar onun 1923'te Bükreş'teki Taşnak Kongresi'ne sunduğu rapordan:

'1914 kışı ve 1915'in ilk ayları, Taşnaksutyun da dahil olmak üzere, Rusya Ermenileri açısından bir heyecanlanma ve umut dönemiydi. Biz kayıtsız şartsız Rusya'ya yönelmiş durumdaydık. Herhangi bir gerekçe yokken zafer havasına kapılmıştık; sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında Çar Hükümeti'nin (Güney Kafkasya Ermenistan'ı ile Türkiye'nin Ermeni eyaletlerinden oluşan) Ermenistan'ın bağımsızlığını bize armağan edeceğinden emindik.

Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkasına malederek, sorumsuz kişilerin boş sözlerine büyük önem vererek ve kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık.'

Hayalden uyanmaları biraz geç oldukça acı oldu. Rusların onların bağımsızlığı ile ilgilenmediğini geç anladılar. Şu satırlar da o rapordan: 'Siyasal bir parti olarak biz, meselemizin Rusları ilgilendirmediğini ve onların, gerektiğinde bizim cesetlerimizi çiğneyerek geçip gideceklerini unutmuştuk.'

Ermeniler o günlerde bir kere daha umutlandılar ve bir kere daha aldandılar. Bu sefer umutlarını bağladıkları İngilizlerdi. Savaş bitmiş, Çarlık Rusya yenilmiş, İngilizler Batum'a girmişlerdi. Ermenileri Azerbaycan Türklerine ve Gürcülere karşı koruyacaklardı. Kaçaznuni 'Yine yanılmıştık' diye yazacaktı o meşhur raporunda.

Büyük hayaller kurmuşlar, 'mütevazı imkanlarını fazlasıyla abartmışlar' ve altı asır topraklarında güven içinde yaşadıkları Türkleri arkadan vurmuşlardı. Acılar yaşatmışlardı, acılar yaşamaya mecbur ve mahkûm oldular. İlk başbakanları Kaçaznuni bu hali de 'Kötü kaderden şikayet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durum' diye not edecekti.

Osmanlı Hariciye Nazırı(Dışişleri Bakanı) Ahmet Nesimi Beyin ifadesiyle 'Milletin fertlerinin her türlü fedakarlığı yaptığı en buhranlı bir devrede, Ruslarla işbirliği yapanlara karşı vatanın feda edilmesi söz konusu olmazdı.' Kısaca 'tehcir' denilen 'geçici iskan' işte bu tedbirin uygulanmasından ibarettir. (Devam edecek.)