Bir tarafta Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, öbür tarafta Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu. Ve ayrılıkçı ihanetle mücadele konusunda iki ayrı görüş ya da iki ayrı söylem.

Cumhurbaşkanı "Teröre karşı, terör örgütlerine karşı, ülkemizi terbiye etmeye çalışanlara karşı, Malazgirt ruhuyla, Osmanlı çınarının azametiyle, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'nın azmiyle yeni bir seferberlik çağrısı" yaparken Başbakan PKK'ya '2013 şartlarına geri dönme' çağrısı yapıyor.

Cumhurbaşkanı 'Bu hain saldırılar karşısında hiçbir şekilde geri adım atmayacağımızı aynı kararlılık ve hassasiyetle terörle mücadelemizi devam ettireceğimizi özellikle ifade ediyorum. Terör örgütü ve örgütün ipini elinde tutanlar ülkemizi kutlu yolculuğundan asla alıkoyamayacaktır. Türkiye aziz milletimizin basireti, feraseti ve dayanışmasıyla terör belasına son verecektir" diyerek olması gereken kararlılığı vurgularken Başbakan "2013 Mayıs'ına dönülmesi halinde her şeyin konuşulabileceğinden' dem vuruyor.

Şu sözler Başbakanın: 'Halkın çözüm sürecinden beklediği şey, silahların tümüyle terk edilmesi. Böyle bir şey olursa, 2013 Mayıs'ına dönülürse, o zamanki gibi PKK tüm silahlı unsurları Türkiye dışına çıkarıp ülke içinde tek bir silahlı unsur kalmazsa, her şey konuşulabilir. PKK silahı bırakacak, bunun başka yolu yok. Silah bırakıldıktan sonra, niye konuşulmasın barışın şartları içinde? O zaman siyasetin kanalı açılır. Silah konuşmaya başlayınca siyaset hissizleşiyor.'

Ayrılıkçı terörle son on beş yılın en şiddetli ve en kararlı mücadelesi verilirken ve bu çatışmanın nihai hesaplaşmaya doğru gittiği bir ortamda Sayın Cumhurbaşkanı'nın kararlılığı ne kadar doğru ise Sayın Başbakan'ın sözlerinde dile gelen kararsızlık ifadeleri de o kadar yanlıştır.

Ayrılıkçı terörle pazarlık yapılmayacağını/yapılamayacağını sakatlığı baştan belli olan 'çözüm süreci' bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermiştir. Sayın Başbakan'ın 'geri dönülmesini' istediği 2013 Mayıs'ı 'samimi bir barışın ve çözümün değil bugün yaşadığımız kent savaşlarına ve eğer yeniden eski gaflet günlerine dönülürse yaşayacağımız daha büyük çatışmalara hazırlanmanın' tarihidir. Devletin iyi niyetinin ya da bazı devletlilerin ayrılıkçı terör konusundaki bilgisizliğinin istismarıyla kentlerin işgal edilmesine giden yolun ilk taşlarının döşendiği tarihtir. Arşivler o süreçteki aldatılmışlığımızın devlet ve siyaset adamlarımızın hazin itiraflarıyla doludur.

Bu çatışmanın kaderini güvenlik güçlerinin ve en az onlar kadar hatta onlardan da fazla yöredeki insanın 'devlete ve devletin kararlılığına' duyacağı güven belirleyecektir. Şurası asla akıldan çıkartılmasın ki gelinen bu noktada kimsenin geri dönüş şansı yoktur. Ayrılıkçı ihanet tamamen teslim alınıp tasfiye edilmedikçe yeni bir masa kurulması felaketimiz olur.

Sayın Cumhurbaşkanı'nın kararlılığı Sayın Başbakan'ın ise kararsızlığı meşhurdur. Benim bu süreçte temennim ve güvenim Sayın Davutoğlu'nun kararsızlığı ve hayalperestliği değil Sayın Erdoğan'ın kararlılığı ve gerçekçiliğidir. Sayın Cumhurbaşkanı'nın ifadesiyle 'Bu hain saldırılar karşısında hiçbir şekilde geri adım atmamak aynı kararlılık ve hassasiyetle terörle mücadelemizi devam ettirmek' zorundayız.