Herkes mutlu, herkes hayatından memnun bir ben hariç biraz da benzerlerim. Ya bende ve benzerlerimde bir yanlışlık var ya da cümle 'alem' yanlışta. Ben de bu ülkede yaşıyorum onlar da. Ben de bu ülkenin televizyonlarını dinliyor, gazetelerini okuyorum onlar da. Onlar benim endişelendiğim haberleri duymuyor okumuyor ben de onları böylesine vur patlasın çal oynasın bir mutluluğa kavuşturan haberleri duymuyor, okumuyor ve görmüyorum.

Ben Barzani'nin açıklamalarına takılıp kalıyorum. Yok, sadece takılıp kalmıyorum, o açıklamaların bize ne gibi felaketler getireceğine odaklanıyorum ve ister istemez endişeleniyorum. "Bağımsızlık için yapılması düşünülen referandum bu yıl olur mu?" sorusuna Barzani, "İnşallah" yanıtını veriyor. Mevcut sınırların pratikte ortadan kalktığını ve bu gerçeği kabul etmenin zamanının geldiğini de ifade eden Barzani, "Her milletin kendi doğal sınırları var. Güç zoruyla çizilen sınırlar artık kabul edilemez" diye konuşuyor. Doğal sınırlar ve güç zoruyla çizilen sınırların kabul edilmezliği şimdilik değilse bile yarınlar açısından doğrudan bizi ilgilendiriyor. Çoğu kimse umursamıyor ama ben endişeleniyorum.

Bir hayalimiz vardı bizim, adına AB denilen. 60 yıllık bir hayal. Uğruna çok cefalar çektiğimiz, taviz üstüne taviz verdiğimiz bir hayal. Ve yaklaştık dedikçe uzaklaştığımız bir hayal. Uzaklaştığımızı da en son İngiltere Başbakanı David Cameron ile AP Başkanı Martin Schulz bir kere daha vurdu yüzümüze, hem de bir tokat gibi. Cameron "Üyeliği veto etme hakkımız var. Mevcut reform hızıyla da Türkiye ancak 3000 yılında üye olur" derken Schulz da 'Başbakan Angela Merkel ve AB yönetimleri, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a politikalarının Avrupa değerleriyle bağdaşmadığını ve bunun AB'ye üyelik sürecini sadece zora sokmadığını, imkansız hale getirdiğini çok net bir şekilde ifade etmeliler' diyor.

Ben hiç inanmamıştım o hayale. Sanırım 'girdik gireceğiz'' diyenler de inanmamışlardı. İnanmamışlardı hatta girmeyi akıllarından ve gönüllerinden bile geçirmemişlerdi ama 'gireceklermiş' gibi yapmayı tercih ettiler. Öbürleri daha açıktılar daha samimiydiler. Almayacaklarını açık ve kapalı hep söylediler. Onları bize layık gördükleri yer AB binasının içi değil bahçesiydi. Sitede ev değil bahçede kulübe!

Şimdi birileri 'hükümet açıklanmış sen nelerle uğraşıyorsun, zamanı mı bunları yazmanın?' diyebilir, diyecektir de. Değişenler değil değişmeyen önemli. Değişmeyen iradenin yanında değişenlerin adları çok mu önemli? Ben belirleyici iradenin önemli olduğunu düşünenlerdenim.