Bu kentteki tarih kalpazanlıklarını ve yanlışlarını yazıyoruz ya, asıl muhatap dururken bir başkası çıkmış sahneye, almış eline döktürmüş de döktürmüş. Bir hiddetlenmiş, bir celallenmiş ki sormayın! Bir taraftan kendisini, sanki soran ya da inkar eden varmış gibi yaptıklarını, yazdıklarını, okuduklarını, kime ne zaman ve niye küsüp niye barıştığını anlatmış uzun uzun, diğer taraftan da o malum ve meşhur 'tarih kalpazanının' avukatlığına soyunmuş. Soyunmasına soyunmuş ama asıl konuya bir türlü girmemiş ya da girememiş, can alıcı sorulara cevap vermemiş/verememiş; ya zamanı yetmedi ya da verecek cevabı yoktu, bilemem gayrı.

Olay çok net, hiç dallandırıp budaklandırmaya, sağa sola çekip çarpıtmaya, ağlanıp sızlanmaya gerek yok. Benim itirazlarım da sorularım da çok açık ve kolay anlaşılır cinsinden. Ben bir kere daha tane tane sorayım ister kendisi cevap versin, ister 'bedava avukatlığına soyunduğu' o 'tarih kalpazanı'; fark etmez.

Bu sevgili Hoca'm demiyor ama, yanlışına ortak olmak zorunda kaldığı o mesai arkadaşı 'Mustafa Kemal Atatürk Samsun'da kendisine tahsis edilen Mıntıka Palas Oteli'nde kalmadı, zaman zaman köylerde saklandı' diyor. Ben de 'niye saklandı, nerede saklandı, elinizde tıfıl çocuk ya da yaşlı nine anlatılarının ötesinde bir belge var mı?' diye soruyorum. Ne var bunda böylesine kızacak? Varsa elinizde belgeniz korsunuz ortaya, ben de sizden özür dilerim. Yoksa sizin de benden değil ama Türk milletinden ve o sevgili arkadaşınızın parasını çarçur ettiği kamu kurumundan özür dilemenizi beklerim.

Yazıyor sevgili mesai arkadaşı 'güya daha karaya ayak bastığı gün vurmaya kalkmış Rumlar Mirliva Mustafa Kemal Paşa'yı!' Sahi niye vuracaklardı ya da vurduracaklardı ki? Belgesi elbet yok bu yalanın, belgesi olmadığı gibi mantığı da yok. Zaten aslı ve mantığı olmayan yalanın belgesi mi olurmuş! Şu Rumlar yani şu Yunanlılar ve onların ağababaları, hamileri İngilizler ve Fransızlar Mirliva Mustafa Kemal Paşa'yı İstanbul'da tutuklayamaz, Malta'ya gönderemez ya da öldürtemezler miydi? Samsun'u niye beklesinler ki? Yeter artık; yalanın da, saçmalığında bir haddi vardır.

Bir de şu Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'dan Havza'ya gidiş ya da götürülüş hikayesi var ki, evlere şenlik, yok olmadı hafif kaçtı, ben tarihçiyim, ben araştırmacıyım diyen herkesin yüzünün kızaracağı bir yalanlar yumağı. O tarih kalpazanına ve onu kaynak gören/gösteren ya da tarihe ancak rivayetler çerçevesinde bakan/bakabilen kimi zevata göre 'yollar güvenli olmadığı, özellikle de Çakallı mıntıkasında Pontus çeteleri hakim olduğu için Mirliva Mustafa Kemal Paşa 'Samsun'dan Havza'ya Canbolat Ekrem Bey'in 200 atlısının korumasında/himayesinde' gitmiş!

Hiç detaya girmeyeceğim, 15. Fırkanın konuşlanmasından, Mirliva Mustafa Kemal Paşa'nın maiyet erkanının silaha ne kadar aşina ve hakim olduğundan, beraberlerinde gelen seçilmiş jandarma erlerinden, Kavak'taki askeri konuşlanmadan falan bahsetmeyeceğim. Yine çok net bir soru soracağım ve yine tek kelimelik bir cevap bekleyeceğim: Elinizde her seferinde biraz daha çarpıtılan bir takım söylentilerden başka tek bir sayfa belge var mı? Evet, tek bir sayfa belge! Varsa, lütfen yayınlayın ben özür dileyim. Yoksa, siz benden değil ama bu milletten ve tarihten özür dileyiniz hem de o saçmalıklardan ve o saçmalıklara akıl almaz kaynaklar aktarılmasına vesile olmaktan vazgeçiniz.

O Karageçmiş yalanları, o Mustafa Kemal Paşa'yı bilmem hangi un değirmeninde Hüseyin Rauf Beyle buluşturup milli mücadele planları hazırlatma palavralarından beslenen istimlak savurganlıkları ve daha onlarca yalan ve yanlış var her biri tek başına bin özrü gerektiren.

İstimlak savurganlığı demişken şu Sadi Tekkesi olayına değinmeden geçmek olmaz. Onu da yazacağız, bakalım kendisiyle ilgili bir konu yokken 'mesai arkadaşım' dediği o 'tarih kalpazanı 'nın gereksiz avukatlığına soyunan Sevgili Hoca'm ve mesai arkadaşı ne diyecekler?

Ha, bu arada, hala şu Kurtuluş Yolu güzergahı ile ilgili olarak sorduğum 'o belgeyi beklediğimi' de belirtmeliyim. Umarım, bilimin ciddiye alacağı mahiyette gerçek bir belgeleri vardır! Ya da yalandan utanacak erdemleri…