Birleşmenin kolaylığı yerine ayrışmanın zorluğuna aşeriyoruz uzun zamandır. Ortak değerler zemininde kucaklaşmak yerine önce değerleri ayrıştırıyor sonra da biz ayrışıyoruz. Hepsi de bizim ve hepsi de kendi dönemine göre çok büyük olan insanlarımızı birlikte sevemiyoruz. Gönlümüz aynı anda iki sevgiyi barındıramayacak kadar küçük, besleyemeyecek kadar yoksul.

Fatih Sultan Mehmet de bizim Mustafa Kemal Atatürk de. İkisi de büyük kumandan. İkisi de devlet kurucu. Biri bir beyliği devlet yaparken diğeri yıkılmış bir imparatorluğun elde kalan son parçasından, son mirasından yeni bir devlet inşa ediyor. Biri çağ açıp kapatıyor, öbürü Şarkın mazlum milletlerinin yolunu aydınlatıyor. Ve biz kendi tarihimizin iki muhteşem kumandanı/devlet adamı ve onların eserleri etrafında birbirimize daha sıkı sarılmak yerine birinden birine taraftarlık yaparak ayrışıyoruz.

Tamam; ayrışalım da o hadisi ne yapacağız? Hani şu Hazreti Peygamber'in 'Konstantiniyye elbet bir gün fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdir' hadisini. Bu hadisi sahih kabul ediyorsak, İstanbul'u Bizans'tan zapt eden Fatih Sultan Mehmet Han güzel kumandan, onun askerleri güzel asker de İstanbul'u müstevlilerden kurtaran/geri alan Mustafa Kemal Atatürk niye güzel kumandan ve onun askerleri güzel asker değil.

İkisi de güzel kumandan ve ikisinin askerleri de güzel askerler… Hepsi de nurlar içinde yatsın…

'YAŞAYAN İSLAM'

Bu, yirminci asrın en büyük düşünürlerinden biri olan Fransız aydın Roger Garaudy'nin bir kitabının adı. 17 Temmuz 1913 yılında Marsilya'da bir Hristiyan olarak doğan Garaudy, 13 Haziran 2012'de bir Müslüman olarak hayata veda etti. Geride onbeşi aşkın kitap ve yüzlerce makale bıraktı.

Yaşayan İslam, o kitaplardan biri. Hacim olarak oldukça küçük ama muhteva olarak oldukça büyük, dolu ve doyurucu. Mutlaka okunması ve üzerinde kafa yorulması gerek. Yıllar önce okumuştum, dün yeniden aldım elime. Ben kitap okurken dikkatimi çeken cümlelerin, paragrafların altını çizerim. Yaşayan İslam'da altını çizdiğim cümleler ve bölümler o kadar çok ki. 'Ataların ocağından, külü değil alevleri aktarmaktan' ve 'bir nehrin denize akarken kendi kaynağına sadık olmasından' bahsetmesi muhteşem. Günümüzün meselelerine tarihten reçete yazmaya kalkarken ya da günceli değerlendirirken, üzerinde durmamız gereken iki temel kural bunlar.

Şu cümleler de o kitaptan: 'Bugün yeryüzünün tabiî kaynaklarının %80'i, nüfusun %20'si tarafından tüketilmekte ve kontrol edilmektedir. Dünyanın bu bozukluğu, kötü beslenme veya açlıkla her sene (UNICEF'in dediği gibi 15,5 milyonu çocuk olan) 40 milyon ölüyü beraberinde getirmektedir. Bu demektir ki, EN İMTİYAZLILARIN 'BÜYÜME MODELİ', EN FAKİRLERE HER İKİ GÜNDE BİR HİROŞİMA ÖLÜLERİNE EŞİT SAYIDA ÖLÜME MAL OLUYOR.'