Bir toplum kendi sanatçıları, kendi aydınları ve kendi insanları tarafından ancak bu kadar kendisi olmaktan uzaklaştırılır. Yaygın televizyon kanallarındaki saçma sapan yarışmalar, ihanet ve ihtirasın en kepazelerini sergileyen diziler ama ondan da kepaze evlilik programlarının sosyal bünyemizde açtığı yarayı, yozlaşma ve yabancılaşmayı kastediyorum yukarıdaki cümleyle.

Aygın baygın genç kızlar, onlardan daha işveli, daha cilveli kaynana adayları. Ve bıçkın mı bıçkın jöleli delikanlılar. Hepsi ellerine verilen senaryolara göre oynuyor, hepsi insan fıtratına ve toplum ahlakına ters mi ters sözcükleri ardı ardına sıralıyor. Beynimde sorular, sorular, sorular! Sorular kezzap misali yakıcı! Burası bizim ülkemiz mi, bu televizyon kanalları bizim kanallarımız mı ve hepsinden acısı bunları izleyenler bizim annelerimiz, bizim bacılarımız, bizim kadınlarımız mı?

Zahirde(dış görünüşte/maddede) hızla muhafazakarlaşırken batında(içte/manada) bu yozlaşma da neyin nesi? “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz” demiş atalarımız. Bu doğruysa bu hal nicedir? Nedir bu Müslüman mahallesinde satılan salyangoz bolluğu ve de ucuzluğu? Değişen ne bozulan, yozlaşan ne?

İki taraflı bir mesele bu; bir tarafta alan olmasa satan olmaz mazeretine sığınan yapımcılar, öbür tarafta kepazeliğe rant sağlamanın vebalini “seyredecek kanal mı var?” mazeretiyle örtmeye çalışan bizim insanlarımız.

Yapımcı arkadaşlar, aydın sorumluluğu diye bir kavramdan haberiniz var mı sizin? Halkın istediğini karşılamanın ucuz çığırtkanlığını bir kenara savurup “sanatçının topluma karşı ahlaki sorumluluğunu” öne çıkarırsanız meselenin kendiliğinden çözüldüğünü göreceksiniz.

Ya da sen sevgili milletim, ne olur bir hafta televizyon izlemesen, ne kaybedersin o saçmalıklara ve çürümüşlüklere prim vermesen? Seyretme bir hafta hem hiçbir şey kaybetmediğini göreceksin hem de çok şeyin değiştiğini. Sen onların dayattığı ucuz senaryoların birbirinin kopyası yapımlarını seyretmediğin sürece, onlar senin istediğini sunacaklar sana. Hiç kimse alıcısı olmayan malı üretmez ve pazara sürmez.

Bu kepazeliğin konu edildiği çoğu yerde çoğu kimse hemen “yasaklamalı bu kepazelikleri” diyor. Sansür ya da yasaklama istemek işin çözümsüzlüğe havalesidir. Çözümü başkasında aramaktır ve çözme sorumluluğundan kaçmaktır. Çözüm sendedir sevgili halkım, çözüm sende, kendi hür iradenle kumanda etmende, ya kanal değiştirmende ya da televizyonunu hepten kapatmanda o kepaze yapımların yayın saatinde.