İkinci deplasman maçında da sonuç mağlubiyet. Dört maç, iki puan. İçeride iki golsüz beraberlik. Dışarıda iki mağlubiyet. Ligin gol atamayan tek takımı. Böyle bir tabloda ne söylenebilir, ne yazılabilir ki...
Hele hele her maçta rakip takımların taraftarlarının Samsun kümeye tezahüratlarını duymak...
Kahrolmamak mümkün değil.
Mersin maçında sahaya çıkan takım, geçen hafta Sivas maçının ikinci yarısında sahada olan takım. O maçta fena da oynamamıştı ikinci yarı bu kadro.
Mersin maçında erken gelen gollere rağmen 4 maçın tamamında bulduğumuz pozisyondan fazla gol pozisyonu bulduk. Hem de net. Kaleciyi bile çalımlayıp pas vermeyi denemesek, biraz daha inanarak vurabilsek; skor bambaşka olabilirdi. Belli ki gol atamamak oyuncular üzerinde bir baskı oluşturmuş.
Bir maçta hem de deplasmanda bu kadar pozisyona girip de atamamanın nasıl bir izahı olabilir.
Atamadıklarımıza alıştık da yediklerimiz evlere şenlik. Hele ilk gol. Kalecimiz karşı karşıya pozisyonda zor olanı yaptı, şutu çeldi, tam helal olsun dedik, Bekir o topu kendi elleriyle içeri attı. Üstelik rahatsız eden kimse de yokken.
Devrede Ercan 'ın çıkmasının sakatlıktan başka bir açıklaması ya da sebebi yoktur umarım.
Şimdi bu saatten sonra daha zor günler bekliyor Samsunspor'u bana göre. Her geçen hafta galip gelememek hatta gol atamamak takım üzerindeki baskıyı daha da artıracaktır.
Sorun nerededir, nedir, nasıl düzelir bilmem ama görünen şu ki bu takımı daha zor haftalar bekliyor. Umarım ben yanılırım.
Çözüm bulunur mu, bulunabilir mi?
Bu vakte kadar kritik hiçbir sorunun çözülemediği, hiçbir radikal kararın alınamadığı gerçeğinden hareketle, ben iyimser değilim açıkçası. Kötümser olmayalım, daha ligin başı gibi züğürt tesellisi sözlerin geçerliliği tükeniyor. Umut veren, ümit tohumları eken bir görüntü yok maalesef. Bu umut ortamının oluşabilmesi, tekrar ümit tohumlarının ekilebilmesi için yeni bir ruh, yeni bir heyecan lazım. Bunu oluşturacak, bu ortamı sağlayacak olan biri ya da birileri var mı ki derseniz...
Varın , o sorunun cevabını da siz verin...