Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu'nun geçtiğimiz hafta sonu Samsun'da verdiği anayasa konferansıyla ilgili görüşlerimi 'yer yokluğundan dolayı yarın yazacağım' demiştim dünkü yazımı noktalarken.

Prof. Dr. Feyzioğlu, Samsun'a Atatürkçü Düşünce Derneği'nin davetlisi olarak gelmişti. Anayasa referandumuydu konuşmasının konusu. Hiç teknik detaylara girmedi, herhangi bir hukuk fakültesinin herhangi bir amfisinde ders veren bir hoca ya da bir dost meclisinde sohbet eden bir ahbap rahatlığı içinde olayın can alıcı noktalarını anlattı büyük bir vuzuhla. Ve hiçbir partiye, hiçbir lidere en ufak bir yergi ya da övgü yöneltmeden ve kitleleri kamplaştırmaktan özenle kaçınarak, üstelik de bunu herkese salık vererek konuştu.

Sayın Feyzioğlu, bu anayasa değişikliğine hayır diyeceklerden birisi, bunu açık söylüyor. Gerekçelerini de herkesin anlayacağı bir sadelik ama aynı zamanda kesin bir inanmışlıkla ifade ediyor. Onu dinlerken sık sık muhalif siyasetçileri hatırladım; hiçbirisi konuyu onun kadar sade, onun kadar net ve anlaşılır bir şekilde ortaya koymamıştı, koyamamıştı. Eğer koyan olduysa -dikkatimden kaçırdığım için- onlardan özür diliyorum.

Üç, dört ana başlıkta toplanıyor itirazları; birisi 'istikrar'; yargının ve yasamanın tek adamın iradesine teslim edildiği bir rejimde, 'siyasi iktidarın da ekonomik istikrarın da sağlanamayacağını' belirten Feyzioğlu, 'istikrarın olmadığı bir ülkeye yatırım yapılmaz, yatırımın yapılmadığı ülkede üretim, üretimin olmadığı ülkede de istikrar olmaz' görüşünde. Sırf bu nedenle olsun Türk milletinin Nisan 2017'de yapılması beklenen referandumda 'hayır demesini istiyor ve 'hayır' diyeceğine de inanıyor.

Prof. Dr. Feyzioğlu, anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi halinde artık 'TBMM'nin seçilecek partili cumhurbaşkanının istemediği hiçbir yasayı' çıkaramayacağını öne sürüyor. Mevcut Anayasamızın 'Kanunların Cumhurbaşkanınca yayınlanmasını' düzenleyen ilgili maddesine göre 'Cumhurbaşkanı kendisine gönderilen kanun metnini 15 gün içinde ya yayınlanmak üzere Resmi Gazeteye ya da bir daha görüşülmek üzere TBMM'ye' geri gönderir. Meclis Cumhurbaşkanı'nın gönderdiği metni değiştirmeden ilk haliyle olduğu gibi kabul ederse Cumhurbaşkanı'nın yapacağı bir şey yoktur, kanunu yayınlanmak üzere Resmi Gazete'ye gönderir.

Mevcut Anayasamızda TBMM'nin toplanabilmesi için 184 üyesinin katılımı, karar için de 138 üyesinin 'kabul' oyu vermesi yeterlidir. Değişikliğin geçmesi halinde 'Cumhurbaşkanının geri gönderdiği bir kanunun tekrar kabul edilmesi için 400 gibi 'erişilmesi imkansız(bu ifade Metin Feyzioğlu'na ait)' bir nitelikli çoğunluk lazım. Bu oldukça önemli ve üzerinde mutlaka durulması, düşünülmesi gereken bir tespit ama Sayın Feyzioğlu'nun dikkat çektiği daha önemli bir husus var; o da ayrılıkçı terör örgütü mensuplarının uluslararası hukuk çerçevesinde dünya devletleri ve kamuoyu nezdinde 'özgürlük savaşçıları' statüsüne kavuşması.

Metin Feyzioğlu, bir akademisyen, tanınmış bir ceza hukuku hocası, Türkiye Barolar Birliği Başkanı, onun hukuk adına öne sürdüğü bu mesele, aynı zamanda milli bir mesele. Herkesin ama özellikle de hukukçuların bu konunun üzerinde hassasiyetle durması ve görüşlerini hiçbir endişe ve çıkar hesabına kapılmadan kamuoyu karşısında açık açık ortaya koyması gerekmektedir.

Sayın Feyzioğlu, iddiasını Saddam, Esad ve Kaddafi örnekleriyle anlatıyor 'Irak'taki, Libya'daki ve Suriye'deki tüm terörist gruplara, her türlü maddi ve manevi destek o görünüm gerekçe gösterilerek sağlandı, her türlü silah, diktatörlüğe karşı savaştıkları gerekçesiyle onlara aktarıldı' diyor. Türkiye'nin sınır ötesindeki kuşatmanın sınırlarımızın bu yanına aynı desteklerle taşınması ihtimaline dikkat çekiyor.

Bu iddia; asla gözardı edilmemesi gereken bir iddiadır. Eğer bu ihtimal varitse, sorun hangi partinin ya da kimin seçileceği sorunu olmaktan çok ötede, milletin geleceği sorunudur.