Bazen, hayalini
bile kurmaya
gücünün
yetmeyeceği
şeyleri yaşar insan...
Hani, Kırk yıl düşünsem aklıma gelmez
denilen şeyler...
Hayat bu...
İster zengin ister fakir...
Kimin ne olacağını,
bir tek Allah biliyor...
Büyük lokma ye
büyük laf etme
derler ya...
Öyle bir şeydir bazen
yaşananlar...
Yazarı bilinmeyen
bugünkü öyküde
olduğu gibi...
* * *
Bir medresede, yeni bir günün başlangıcında, hocaefendi, öğrencilerini bahçede toplar.
Öğrencilerini karşısında sıraya dizen hocaefendi, her zamankinden daha celalli tavırlarla onlara şöyle seslenir:
“Bugün size bir soru soracağım. Bugüne kadar öğrendiklerinizle, soracağım soruyu cevaplayabileceğinizi düşünüyorum. Soruma doğru cevap veremeyenlerinizi de cezalandıracağım. Bu konuda mâhir olduğumu bilirsiniz.”
Öğrencileri bir korku alır. Çünkü, öğrencileri bilir ki
hocaefendi böyle durumlarda
onları bir hayli zorlar.
Hocaefendi, korkak ve meraklı bakışlarla karşısında duran öğrencilerine sorar:
“-Semaverdeki suyun, semaverdeki oduna karşı hâli nedir?’’
Gerçekten de hepsine birden zor gelen bu soru karşısında titreyen
öğrenciler, sıra dayağı yemeye başlar.
Kem-kümler dile dolandıkça, değnek ele ayağa iner. Öğrencilerini azarlayarak sıradaki ile ilgilenen hoca, bir türlü yorulmak bilmemektedir. Öğrencilerin arasında, öyle biri vardır ki diğerlerine göre, tembel, pasaklı ve çirkin görünümlüdür. Ancak, kurnazdır.
Bu öğrenci, arkadaşlarıyla
kavga-dövüş ederek, sonuncu sıraya yerleşir. Aklı sıra
hocasının en yorgun anına
denk gelecektir.
Ne var ki ne yaparsa yapsın, dayaktan kurtulamayacağını anlayarak, bir anda ortadan kaybolur,
bir çırpıda hocaefendinin evine ulaşır ve kapıyı çalar.
Hafif aralanan kapının arkasından kim o?” diye seslenen hocaefendinin genç kızıdır.
-Hocamız bize bir soru sordu cevabını bilemedik. Sonra bize kızdı, Bunun cevabını bizim evdekiler bile bilir, inanmazsanız gidin sorun.’ dedi, diyerek aynı soruyu kapı ardındaki genç kıza sorar.
Hocaefendinin kızı, Bunu bilmeyecek ne var? O su, hâl lisanıyla oduna der ki: (Ey odun, sen toprak zerresi kadar tohumken, ben sana gıda oldum, can oldum. Şimdi görüyorum ki benden faydalanıp büyüdüğün halde ateş olmuş altımda yanarak, beni fokur fokur kaynatıyorsun. Demek ki ben kendim etmiş, kendim bulmuşum) der.
Hemen koşup yerini geri alan öğrenci, sıra kendisine geldiğinde, onca
dayağa rağmen yorulmamış
hocası sopayı kaldırdığında;
Durun hocam cevabı vereceğim der.
Hocaefendi,
aldığı cevap karşısında
şaşırır ve dersi tatil ettiğini belirterek,
sinirli bir biçimde evin yolunu tutar.

Evine geldiğinde hanımı ve kızını karşısına alır,
Bir bilseniz ben bugün ne fenâ bir iş ettim. Kendim ettim kendim buldum. Öğrencilerime, bugüne kadar verdiğim eğitimin sonucunda, çok zor bir soru sorayım, zaten bilirse ancak biri bilir, onu da evdeki kızıma nikâhlayayım diye büyük de bir yemin ettim. Ama ne bileyim en tembel ve en kirli ve pasaklısının doğru cevap vereceğini.” der.
Bu sözler üzerine hocaefendinin kızının
yüzü sapsarı kesilir. Heyecanla babasına, -Eyvaaaah! Ne seni baba ne seni! Asıl ben kendim ettim kendim buldum!” der...
* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...