'Yazanlar yazmış o kutlu destanı' bize düşen tarihi yapanlara sadık kalmak ve doğru anlayıp doğru anlatmak.

Çanakkale'yi atlayarak Türk tarihini yazamazsınız ama Türk tarihini de Çanakkale'ye sığdıramazsınız. Çanakkale atlanamayacak kadar önemli ve büyük bir zafer olduğu gibi bu millet ve tarihi de tek bir zafere sığmayacak, sığdırılamayacak kadar büyüktür. Çanakkale'nin öncesinde kuzeyden güneye, doğudan batıya eski dünyanın dört köşesinde kazanılmış onlarca zafer, sonrasında ise Sakarya'sıyla, Dumlupınar'ıyla Milli Mücadele vardır. Çanakkale'yi anlamadan ve anlatmadan Milli Mücadele'yi, Milli Mücadele'yi anlamadan ve anlatmadan da Çanakkale'yi anlayamaz ve anlatamazsınız.

Daha gerilere gitmeden söyleyelim; Eğer Osmanlı'nın son asrıysa konumuz, Plevne önsözüyse Çanakkale destanının, Mili Mücadele de son sözüdür.

Nasıl Çanakkale'yi atlayarak Türk tarihi yazamazsanız, Mustafa Kemal'i görmezden gelerek de Çanakkale'yi yazamazsınız; tabii siz Çanakkale'yi deniz muhaberesinden ibaret saymıyorsanız. Söz konusu olan deniz muharebeleri ise Mustafa Kemal orada yoktur ama söz konusu kara muharebeleri ise Mustafa Kemal oradadır. Onu atlayarak yazılacak her satır, tarihe ihanet olur. Mustafa Kemal ihtiyat tümeni komutanı bir yarbay olarak gittiği Çanakkale'de 'savaşın kaderini' değiştirmiş ve grup komutanı bir albay rütbesiyle dönmüştür, göğsünde Osmanlı nişanı taşıyarak ve geride parlak bir askeri sicil bırakarak. Madalyaları da rütbeleri de Osmanlı İmparatorluğu'ndan almıştır. Osmanlı torunu olmak iddiasını taşıyanların Osmanlının terfi ve madalyayla ödüllendirdiği bir kahramanı yok saymaya kalkışmasındaki ruh halini anlamak mümkün değil.

Çanakkale'yi ister düşmanı silip süpüren bulutlarla isterseniz yeşil sarıklı serhat gazilerinin himmetiyle kutsayın ve de halka böyle sunun ama ne olur o savaştaki askerin imanını ve ölüm karşısındaki tevekkülü ile kurmay kadronun hakkını da inkar etmeyin. O kurmaylar, sadece Çanakkale'de savaşmadılar, dört yıl boyunca cepheden cepheye koşarak yoğruldular, birbirlerini tanıdılar, askerinin nelere muktedir olduğunu gördüler ve o inançla Milli Mücadele'ye atıldılar. Hem de ülkenin tersanelerine girilmiş, kaleleri zapt edilmiş ve de orduları dağıtılmış haldeyken. Çanakkale de, Milli Mücadele de askerin imanı, komutanların bilgisi ve dehasının ortak eseridir. Bir de 'kınalı kuzularını' hiç tereddüt etmeden vatan müdafaasına gönderen anaların babaların ve 'on beşlilerine' ağlayan gözü yaşlı kızların…

Bir de şu 'Suriye'den, Irak'tan, Lübnan'dan, Ürdün'den, Filistin'den şunlar bunlar geldi Türklerle beraber omuz omuza düşmanla çarpıştırlar' sözü var üzerinde durulması gereken. Sanki birileri kendi vatanlarını bırakıp Türklerin vatanını korumak için gönüllü olarak Çanakkale'ye koşmuş! O sayılan toprakların hepsi o yıllarda baştan aşağıya Osmanlı toprağıdır ve savaşanların hepsi de Osmanlı vatandaşı, Osmanlı askeridir. Onların Çanakkale'de ya da bir başka cephede Osmanlı askeri olarak savaşmalarından daha doğal ne var ki? Kaldı ki, o coğrafyanın önemli bir kısmı, en az bin yıllık Türk yurdudur ve nüfusunun önemli bir kısmı da Türktür. Hala bile o coğrafyada milyonlarca Türk yaşar. Türkün zaferini birileriyle paylaştırmaya kalkanlar, Türk askerinin o topraklarda uğradığı ihaneti de yazsalar hiç olmazsa.

Çanakkale bir muhteşem destandır. İmanın ve inancın destanıdır. Askerin ölüme meydan okuyuşunun destanıdır. Aynı zamanda Türk komuta kademesinin ileride yazacağı Mili Mücadele destanının hazırlık safhasıdır. Başkomutanından en küçük rütbelisine kadar tüm kınalı kuzuların ruhları şad, mekanları cennet olsun...