Sağlıkta
gelinen
noktayı
iyi bilen
gazetecilerden biriyim...
Hürriyet Haber Ajansı nda
muhabirlik yaptığım
yıllarla
bugünleri
karşılaştırmaya
kalkıştığımda,
ister istemez
geçmiş geliyor
gözümün önüne...
O yıllarda
özel oda denilen
mekanlar,
kırık dökük karyola, masa ve sandalyeden ibaretti. 3. sınıf kasaba otellerindekinden
daha kötü durumdaki
odalarda kalmak için
büyük torpiller gerekliydi.
Bugün, çok sayıda devlet hastanesi
5 yıldızlı otel konforunda...
Hastanelere
cankurtaran
alındığında;
o ilin valisi,
bütün daire müdürlerini
çağırır, görkemli tören yapılırdı.
Bu haber, gazetelerde de yer alırdı.
Hastane başhekimleri,
cankurtaran
sayısıyla övünürdü. Şimdi, Samsun un kırsal kesimlerinden
şehir merkezine
cankurtaran helikopterlerle
onlarca hasta taşınıyor. İlginç bir öyküsü
yoksa, haber bile olmuyor.
Oysa biz, 40 yıl önce
Almanya dan gurbetçi hasta için
gelen cankurtaran uçakları
haber yapardık. Bu haber,
Gurbetçi için özel uçak başlıklarıyla
gazetelerde geniş yer bulurdu. Uçakla yolculuk etmenin
ayrıcalıklı olduğu
o yıllarda, yurtdışından özel uçağın
Almanya da bir fabrikada
sıradan bir işçi için
Samsun a gelmesi, ne demekti?..
Hiç unutmam!..
Rahmetli Dr. Erol abi (Uysal)
Askeri Hastane den emekli olup,
Devlet Hastanesi ne
başhekim olarak atandığında, ilk iş olarak yemekhaneyi
değiştirmişti de büyük bir olay olmuştu. Biz de yemekhanenin
eski halini gösteren
fotoğraflarla yeni halini haber yapmıştık...
Poliklinik kuyrukları,
ameliyat için
aylar sonrasına verilen
günleri de unutmadık...
Dünden bugüne büyük gelişmeler
yaşandı ama her şey mükemmel değil!..
En başta sağlık çalışanlarının
can güvenliği sorunu var...
Öldürülen, darp edilen
ve hakarete uğrayan
sağlık çalışanları, tedirginliğin ötesinde
bir ruh hali yaşıyor...
Başka başka sorunlar da var
elbette ama bugün
örnek vererek anlatacağım konu,
hayati önem taşıyor...
Mesela; Boyabat ta kalp krizi geçirdiği
tanısı konulan bir hasta,
önce Sinop Devlet Hastanesi ne
burada müdahale imkanı olmadığı için
bölgedeki en yakın
anjiyo merkezine sevk ediliyor.
Hasta, Sinop yerine
Boyabat tan
direkt
Samsun a sevk edilse
daha doğru olmaz mı?..
Sonrası da
bir garip zaten...
Sinop tan yola çıkan
cankurtaran,
Bafra-Samsun yönünde
OMÜ Tıp Fakültesi, Mediva ve Medicalpark
hastanelerini de geçip,
bir kamu hastanesine
hastayı bırakıyor...
Neden hayatı dakikalara belki de saniyelere
bağlı bir hasta,
3 hastane birden atlanarak,
risk altında bırakılıyor?.
Oysa devlet, Hastanın en yakın anjiyo merkezine
sevk edilmesini istiyor. Yani devlet, İster özel
ister kamu hastanesi fark etmez. Hastayı kurtarın yeter diyor. Çünkü hem kamu hem de özel hastanelere
aynı bedel ödeniyor...
Kamu hastanelerinde ticari faaliyetlerin
artırılması ve performans uygulamalarından sorumlu
yöneticiler, bu işi bizden daha iyi bilip
etüt ediyor ama sanırım onlara da bir soran var...
Devlet bir yandan
insan hayatı için
elinden geleni yapıyor
diğer yandan da
şirket gibi
davranıyor...
Bu büyük çelişki bence...
Mesele para değil,
insan hayatıdır...
Sosyal devletin sağlık kurumları,
böylesine hayati konularda
şirket
anlayışı
içinde
uygulamalar
yaparsa,
sosyal devlet kavramı da
lafta kalmış olur...
Ben de o zaman
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu
diyerek çelişkiyi ortaya koyarım...