Her ne kadar
maddiyat
ön planda olsa da
hala manevi
duyguların
zenginliğiyle
paylaşan ve dayanışma
içinde olan
insanlar var...
Hele de çocukları
sevindirenler...
Bayram
arifelerinde
o çocukların
yüzlerini güldürenler...
Allah onlardan
razı olacaktır...
Çünkü, hadis vardır:
"Cennette büyük bir köşk vardır. İsmi darü'l ferahtır,(sevinç köşkü) buraya ancak çocukları sevindirenler girer."
Bugün bir bayram arifesindeyiz...
Çocukları sevindirenlerin
elleri dert görmesin diyor ve
yazarı bilinmeyen
öyküyü sizlerle
paylaşmak istiyorum.
* * *


Babası az kazanıyordu, ev kirası vermemek için yaşlı bir karı-kocaya bakıyorlardı. İki göz odada onca çocukla zar zor karınlarını doyururken, bir de bayramlık alma derdi çıkmıştı başlarına. Hiçbir çocuğa tam olarak yeni kıyafetler alamadılar. Kimine pantolon, kimine gömlek, kimine de ayakkabı. Maksat hepsinin gönlü hoş olsun. Ama hiçbirininki hoş olmadı.
Çünkü yeni pantolonun altına eski ayakkabı, yeni gömleğe eski pantolon, eski pantolona yeni ayakkabı uymuyordu, sırıtıyordu.

Çocuklardan en çok da Kamil üzüldü bu duruma. Ona pantolon alınmıştı. Gömleği pek eski sayılmazdı ama ayakkabısı yırtık pırtıktı. Bu yüzden annesine bayramda aldığı pantolonu giymek istemediğini, hatta evden dışarıya bile çıkmayacağını söyledi. O bir de yeni ayakkabı istiyordu. Bu yüzden akşam yemek bile yemedi. Ağlayarak uyudu. Hıçkırıkları başına çektiği yorganın altından duyuluyordu.

Annesi, onun bu haline çok üzülmüştü ama elinden bir şey gelmiyordu. Değil ayakkabı alacak, akşam karınlarını doyuracak yemek yapmak için bile paraları yoktu. Komşuları onların bu halini bildiği için birer tabak yemek getiriyor ve sevaplarına giriyorlardı. Sekiz yaşındaki Kamil, erkenden uyumuştu. Oysa annesi o kahverengi pantolonun altına bir de siyah ya da kahverengi ayakkabı alabilseydi, arkadaşlarına ne caka satardı.
Ama 'Paramız yok oğlum' demişti, alamamıştı.
Arkadaşlarına, anneleri, babaları kim bilir ne hediyeler, ne kadar güzel kıyafetler almıştı… Onların yanında boynu bükük kalmak istemiyordu. Zaten o yırtık pırtık ayakkabılarıyla da dalga geçiyorlardı sokakta oynarken. Bu yüzden canı sokağa bile çıkmak istemiyordu.
Biraz sonra evlerinin kapı zili çaldı. Kapıyı Kamil'in iki yaş büyük ablası açtı. Gelen komşuları Elif Hanımdı. Kız, Elif Hanımı içeriye buyur etti ama Elif Hanım girmedi, annesini çağırmasını istedi kızdan. Kız içeriye geçti, ardından annesi geldi kapıya. Elif Hanım, iyi akşamlar dedikten sonra,
'Yarın bayram, belki bir yerlere gidersiniz ya da biz evde olmayız. Ben şimdiden bayramınızı kutlayayım' dedi. Elini sıkıp, yanaklarından öperken, kadının avcuna da bir miktar kağıt para bıraktı,
'Lütfen bunu da kabul edin, dinimizin gereği, fitremiz' dedi.
Kadın, utandı, yüzü kızardı. Elif Hanımın gözlerine baktı, teşekkür etti,
'Sağ olun, Allah sizden razı olsun' dedi.
Elif Hanım, tekrar iyi akşamlar deyip, evine döndü.
Bir saat kadar sonra bu kez Elif Hanımların evinin kapı zili çaldı. Kapıyı Elif Hanım açtı. Karşısında fitre verdiği komşu kadını görünce şaşırdı. 'Buyrun, bir şey mi oldu yoksa?' diye sordu.
Kadın mahcup bir tavırla, 'Hayır kötü bir şey yok' dedikten sonra, elindeki poşetten bir çocuk ayakkabısı çıkardı gösterdi,
'Allah sizden razı olsun. Verdiğiniz parayla oğlum Kamil'in istediği ayakkabıyı aldım. Paramız yoktu, alamamıştım, bu yüzden ağlayarak uyumuştu. Şimdi bunları yatağının baş ucuna koyacağım, sabah uyanınca görsün, sevinsin, diye ' dedi.
Elif Hanımın boğazına bir şey tıkanmış gibi oldu, yutkunmak istedi, yapamadı, gözleri doldu. Bakışlarını kaçırarak, 'Hiç önemli değil. Allah sizden de razı olsun. Keşke daha fazla yardım yapabilsek' dedi.
Kadın, tekrar teşekkür edip, ayrıldı.
Elif Hanım, uyumakta olan Kamil'i hayal etti, sabah yatağından kalkıp, yeni ayakkabılarını görünce yaşayacağı sevinci düşündü, gülümsedi. Aynı yaştaki oğlunun odasına geçip, uzun uzun seyretti, kim bilir aklından neler geçirdi, sonra eğilip, yanağından öptü…
Kamil, yeni pantolonunun altına çektiği gıcır gıcır ayakkabılarla, sokakta el öpme turuna çıkmıştı. İlk uğradığı evi ben biliyorum…