Babalarımız ve annelerimiz bizim geleceğimizi düşündükleri için kazandıkları kadar harcamadılar, hak ettikleri kadar yaşamadılar. Bizse çocuklarımızın geleceğini düşünmediğimiz için kazanmadığımız kadar harcadık, hak etmediğimiz kadar yaşadık. Babalarımız ve annelerimiz bize tasarruflarını bıraktı biz evlatlarımıza borç bırakacağız.

Üretmeden tüketmek üzerine kurgulanmış tatlı hayatın sonuna doğru, başka bir ifadeyle “çıkmaza doğru” gidiyoruz. Bunu ben söylemiyorum Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan söylüyor. Hem de bir televizyon programında herkesin gözünün içine baka baka. Cümle aynen şu: Üretmeden, hak etmeden, hele hele dışarıdan sağlanan krediyle lüks alışveriş, lüks konut... Bu, Türkiye yi çıkmaza sokabilir.

Ali Babacan bunu söyleyen ilk kişi değil ama ilk yetkili kişi; daha önce de birçok ekonomistin söylediği bu gerçeği önemli kılan da Ali Babacan’ın bu özelliği. Ekonominin dümenindeki isim. Artık o bile bunu söylemek noktasına gelmişse; herkesin bu tatlı rüyadan uyanması ve “ne oluyor?” diye sorması zamanıdır.

CNBC ve NTV’nin ortak yayınında “sanayi üretiminin milli gelirdeki payının düşmeye başladığına dikkat çeken Babacan daha sonra şunları söylüyor: Bu tehlikeli bir trend. Özel sektörün sabit sermaye yatırımı harcamalarına baktığınızda trendler çok iç açıcı değil. Büyümenin kompozisyonuna baktığımızda özel sektörün sabit sermaye harcaması arzu ettiğimiz seviyelerde gitmiyor. Bu hem bugünkü büyümemizi biraz baskı altında tutuyor hem de geleceğin büyümesi hakkında da bizi kaygılandırıyor.

Sayın Babacan’ın söyledikleri bunlarla sınırlı değil “gerekli ama zor reformlardan” bahsediyor ve tarih olarak “2015 genel seçimleri sonrasını” veriyor. Gerekli ama zor reformlar! Ya da başka bir ifadeyle vatandaşa verilecek acı ilaç! Siyasetçilerin kendi yanlışlarını vatandaşa ödetmelerinin diyeti! “Peki de niye şimdi değil de niye 2015’ten sonrası?” diye sormayın lütfen. “Ben seçimden önce zam yapacak kadar enayi miyim?” diyen bizim siyasetçimiz değil miydi?

Bu arada söyleyeyim, daha önce de yazdım, bir daha yazmakta sakınca yok. Türkiye 1995’te sanayi malı üretiminde dünyanın ilk 15 ülkesinden birisiydi. Uzun zamandır o listede yok. Sövdüğümüz geçmiş ve övdüğümüz bugünümüz! Takdir sizin.

El parasıyla sürülen saltanatın sonuna doğru yaklaşıyoruz. Ne yazık ki bizim bu har vurup harman savurma ve üretmeden tüketme alışkanlığımızın faturasını çocuklarımız ödeyecek. Ben yanarım da ona yanarım. Bir de devir aldığımız mirası koruyamamanın utancından tarihin yüzüne nasıl bakacağız onu merak ederim.