'Bir ipte iki cambaz oynamaz' diye bir atasözümüz vardı. Dünya siyasetine bir baktığımız zaman görüleceği üzere, bir ipte çok fazla sayıda cambaz oynamak ne kelime, oryantallere taş çıkartacak şekilde, kıvırmaktadırlar. Elbette, daha önce de üzerinde durduğum gibi, giderek çapsız olarak başa gelen Dünya liderlerinin ortaya koydukları siyaseten dolayı Dünya bu hale gelmiştir. Kağıt üzerinde Türkiye, NATO üyesi ve ABD de kadim müttefikliğimizdir. Evet, kağıt üzerinden baktığımız zaman bu böyledir. NATO'nun üyelerinden birisi tehdit altında olunca, bütün üyeler ona yardım etme durumundadır. Bir taraftan bu ortada durur iken ve bu ülkelerin teröristlerle işbirliği yapması hep ret edilirken, ABD 13.000 Km öteden gelip, balık kılçığı ayıklar gibi, 'PKK terör örgütü, ama PYD veya YPG değildir' demesinin temelinde yatan nedir. Açık ifade ile söyleyecek olur isek, 'senle ben NATO üyesiyiz. Fakat benim çıkarların onunladır' sözü de kıvırtma değil de nedir. Burada bir husus üzerinde de durmak istiyorum. PKK, PYD, YPG yani benim deyimimle, Kürt terör örgütlerinin türevlerini birbirinden ayıran özellik nedir? Birinin diğerinden farkı nedir? Mücadelelerinin temelinde yatan en önemli husus nedir? Öncelikle bu soruların cevaplanması gerekmez mi? Daha dün Saddam'ın zulmünden 1,5 milyon Kürt'ü kurtaran devleti hatırlıyorlar mı? 'Canlarını kurtardığımız 1,5 milyon Kürt'ün ilk işi silahlarını alarak, Türklere ateş edecekler' demiştim. Gerek ABD ve gerekse Rusya tarafından kullanılan bu insanların ne zaman uyanacaklarını çok iyi biliyorum. Petrol bitince elbette, uyanacaklar. Ama sadece ellerinde çöller kalacaktır. Aynen 'Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmemizi öğrettiler. Gözümüzü açtığımız zaman bizim elimizde İncil, onların ellerinde topraklarımız vardı (Jomo Kenyatta, İlk Kenya Cumhurbaşkanı)' sözü gerçekleşecektir. Orta Doğu'daki liderler bunu düşünüyorlar mı? Eğer bunu düşünmüş olsalar, bir önceki yazımda üzerinde durduğum, bir ortak akıl etrafında birleşmeleri gerekir idi. Bana göre, bu bir ütopya olarak kalacak ve uyanmaları da bana göre imkansızdır.

Demokratik, laik ve parlamenter rejimleri kendi ülkelerinde uygulayan, batılı ülkeler krallarla, şeyh ve Şıhları çok sevmektedirler. Zira, bu ülkelerdeki liderleri kandırmak çok kolaydır. Parlamentosu olan ülkelerde ise, yüzlerce parlamenteri kandırmak kolay olmayacağı gibi, bir de muhalefet vardır. TSK'nın Afrin harekatı dolayısı ile çok dikkatli olma gereği de ortadadır. Dünyada ülke kalmadı ki, Türkiye'yi uyarmasınlar. PKK binlerce insanın kanına girerken, bu ülkeler nerde idi. Türkiye'ye karşı olan bu gruplar (PKK, ve diğer), bin yıldan fazla, hangi devletin idaresinde yaşamışlardır? Bunu düşünmeleri gerekmez mi? Tarihin sayfalarını bir karıştırdıkları zaman, süper devletlerin yönetimi altında kalıp, terk edilen yerler nasıldı? Elbette, arkalarında birer virane bırakmışlardır. Çin'de ve Uzak Doğuda uyuşturucu ticareti yapanlar, İngilizlerdir. Üzerinde güneş batmayan imparatorluk olarak isimlendirilen, İngiltere; Dünya'yı soyup, soğana çevirerek, bütün varlıkları Britanya Adasına taşımışlardır. En az 4 yüzyıl batılardan Arapları koruyan Türklere, Bileşik Arap Emirlikleri Dış İşleri Bakanı, Abdullah Bin Zayed'in 'Fahrettin Paşa kutsal emanetleri çalarak, İstanbul'a götürdü, cümlesinin anlamı nedir? Fahrettin Paşa Medine'yi korurken; İngilizlerle işbirliği yaparak F. Paşa ile savaşan Mekke Emiri Şerif Hüseyin kimidir? Bilmiyorsan oku be cahil adam. Saygılarımla.