Gençlik yıllarındaki yaşanmışlıkları yazacağım bu köşede haftada bir. Giderek yaşlanıyoruz, hafızalarımız daha bir zayıflıyor, isimleri, tarihleri hatırlamakta artık daha fazla zorlanıyoruz. Anılarımda bazı isimleri unutmuş ya da yanlış hatırlıyor olabilirim. Onun için şimdiden hem siz değerli okuyuculardan hem de o insanlardan peşinen özür diliyorum.

1966'ın Mayıs veya Haziran'ı. Bir akşam Milli Türk Talebe Birliğine uğradık üç arkadaş; Komando Mustafa(Mustafa Ok), Arif Işık Kırca ve ben. Bir telaşlı hareketlilik var ortalıkta. Bir otobüs yanaşmış yan sokağa, insanlar yol hazırlığında ve de bizden bir şeyleri gizleme derdinde. Öğrendik, Ankara'ya gidecek ve Başbakan Süleyman Demirel'le görüşecekler. Hemen biz de atladık otobüse, gelme diyecek halleri yok, ama pek de memnun kalmadılar bizim de kafileye katılmamızdan.

Ekibin başında Niyazi Ağabey yani ünlü fikir adamı Mehmet Niyazi Özdemir var. Aklımda kaldığı kadarıyla Ahmet İyioldu, Ali Karcı, Zeynel Abidin Akın da var. Sabahleyin indik Ankara'ya, biz kontrol altındayız, kafileden kopmamamız için özel bir gayret sarf ediliyor. Bir fırsatını bulup kafileden koptuk ve doğru Ulus'a. Numan Ağabey'in lastik ticareti yaptığı yer Ulus'ta. Numan Ağabey, Milli Birlik Komitesi'nin en genç ve en ateşli üyelerinden Numan Esin. O yıllarda Türkeş Bey'le beraber, henüz kopmamış ve henüz sola açılmamış. Numan Ağabeyle durumu müzakere ettik ve kafilenin yanına döndük.

Önce o zamanlar genç bir milletvekili olan Barlas Küntay'la buluştuk, onunla beraber Başbakanlığa geçtik. Süleyman Bey bizi yanında İçişleri Bakanı Dr. Faruk Sükan olduğu halde kabul etti. Orada anladık biz üç aykırı adam işin aslını. Meğer Sönmez Neşriyatın başındaki zatı muhterem -adı aklımda yanlış kalmadıysa İrfan Hoca- görevden alınmış. Biz onun için gitmişiz. Ama bu gidişi vatan/millet, din/devlet örtüsüyle süslemeden olmaz, bir de komünizm tehdidi ve bizim o tehdide karşı verdiğimiz mücadeleyi anlatmak gerek.

İşte tam da o noktada sözü aldı bizim ağabeylerin ağzından Başbakan Süleyman Demirel ve başladı anlatmaya. Önce soruyor, sonra da cevabını veriyordu. Biz Türk 'komünizmle Türk devletinin ve milletinin mücadele ettiğini' sanıyorduk meğerse devlet değil kendisi mücadele ediyormuş. Komünizmle mücadeleyi de Atatürk değil kendisi başlatmış.

Bir ara Ali Karcı Ağabey geldi yanıma, koluma dokunda ve 'Davit Yıldızı ara' dedi. Kendisi, Komando Mustafa, Arif Işık Kırca ve ben başladık masalarda, sehpalarda Davit Yıldızı aramaya. Ne kadar sürdü bu arama faslı bilmiyorum ama bulamadık.

Yazık onca yolu gelmiş ama Süleyman Bey'in masonluğunu ispata yarayacak bir delil bulamamıştık. İstanbul'a elimiz boş dönmüştük!