Akademisyenlerin bildirisini konuşacaktık; laf geldi Dersim'e dayandı.
'Dersim'de katliam yapmışız' demez mi muhatabım. Ne muhatabı, arkadaşım
o benim. Okuryazar sınıfından hem de. Ama Dersim'le ilgili bilgisinin
tümü kulaktan dolma. Ne bir kitabın kapağını açmış konu ile ilgili
olarak ne bir bilimsel makale okumuş. Tipik Türk aydını; bilgisi yok
ama fikri var.
Bu bizim aydınımızın ya da daha doğru bir tanımla okuryazarımızın
kronik bir hastalığı galiba. Sanmam ki, katliamı kendi milletine bu
kadar kolay yakıştıran bir aydın, bir okuryazar tipolojisi dünyanın
başka bir yerinde bu kadar bol görülsün ve sanmam ki bizdeki kadar baş
tacı edilsin.
Ermeni tehciri ve katliamı yalanı ile başlayan kendimizi suçlama
hastalığımız, ne yazık ki Dersim'le bünyemize iyice yerleşti. Şimdi
Güneydoğu'daki hain kalkışmaya karşı yürütülen vatanı savunma
mücadelesinde sergilenen tavırla da yeniden nüksetmiş bulunuyor.
Uygulamadaki somut yanlışları madde bazında eleştirmek değil yapılan,
hatta hükümeti eleştirmek de değil; doğrudan devleti hedef almak ve
kalbinden vurmak!
İster düşük yoğunluklu olsun ister başka bir yoğunluk derecesiyle
tanımlansın ülkenin yirmiye yakın yerleşim yerinde yaşananlar sıradan
bir asayiş olayı, normal bir hak arama davranışı değildir; devlete ve
millete karşı silahlı bir kalkışmadır. Bastırmanın şiddeti kalkışmanın
şiddetiyle orantılıdır. Kınanması gereken bastırmanın gücü değil
kalkışmanın boyutudur. Ne yazık ki, içimizden birileri vatan
savunmasını 'planlı bir katliam ve sürgün' olarak niteleme gafletine
imza atmış bulunuyor.
'Dersim'de katliam yapmışız' diyen arkadaşım Dersim konusunda bir
kitap okumamış ama yıllardır yürütülen algı operasyonunun öylesine
etkisinde kalmış ki, ona aksini anlatmak çok zor. Anlatamıyorum da.
'Çoluk çocuğa gaz vermişiz' diyor. Çağlayangil'in anısında varmış bu
bilgi. Okumamış ama varmış. 'Ben okudum, yok' diyorum, susuyor.
Gerçekten de yok. Uçakla bombalamışız çoluk çocuğu! Ben de işin
hergeleliğindeyim galiba, yakaladım ya bilmediğini, inadına 'Kaç uçak'
diye soruyorum. 'Sen Sabiha Hanımın kullandığı Breguet 19'un resmini
olsun gördün mü; menzilini, silah gücünü biliyor musun?' diye üstüne
gidiyorum. Yok, hayır, onu da bilmiyor; bilmesini de beklemiyordum
zaten. Hoş bilmesi de gerekmez ama bilmediği konuda halkını ve
devletini suçlamaması gerektiğini, en azından suçlamadan önce bir
sorup soruşturması gerektiğini bir bilse, o yeter de artar bize. Ama
ne gezer, Türk aydınında o da yok. Türk aydını, Uğur Mumcu'nun o
harika tarifiyle 'bilgi sahibi olmadan fikir sahibi' olan ve fikrinden
de asla dönmeyen aydın tipinin yaşayan tek örneği!
Dersim'i daha önce hem de birçok defa ve hem de çok etraflı yazdım,
tekrar aynı işi yapacak değilim. Umarım, siyaset 'ayrılıkçı ihanetten
ödünç aldığı katliam ve sürgün' gibi ağır ve gerçek dışı suçlamaları
kullanmaktan vazgeçer. Açılan kapıdan kimin gireceğini ve silahını
kime karşı kullanacağını tahmin etmek mümkün değildir. Sizin hasmınızı
vurmak için bugün açtığınız kapıdan yarın da sizin hasmınız sizi vurmak
için girerse size yazık olur.