Onlar, başta birilerinin “iki ayyaş” diye nitelemekten zerrece
utanmadığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü olmak üzere
onlar, Milli Mücadelenin Galip Hocası Celal Bayar ve Milli Mücadele ve
sonrasının Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak Dersim
mağaralarını sadece iki yaz bombaladılar. Hem de seksen doksan yıl
öncesinin ortalama hızı 180-220 kilometre, yük taşıma kapasitesi
250-400 kilogram arasından değişen ilkel uçaklarıyla. Günde ya bir
sorti yapılabiliyordu o uçaklarla ya da en fazla iki sorti ve de her
gelişlerinde en fazla elli kilogramlık beş bomba atılabiliyordu el
yordamı ve göz ayarıyla. Ne optik gözleri vardı o uçakların ne de
radarları ve hedefe kilitlenen bombaları.
Aradan yıllar geçti ve siz o insanları soykırımla, katliamla,
canilikle suçladınız. İsyanı görmezden gelip “sırf vergi vermediler”
diye bombalandıklarını öne sürdünüz. Bir şairin bir berberden
naklettiğini söylediği rakamları ciddiye aldınız “belki on, belki
yirmi, belki otuz, belki kırk, belki elli bin, belki daha fazla
Müslüman’ın katledildiğini” yazdınız, söylediniz. Kiminiz sırf bir
siyasi rakibinizi suçlamak kiminizde modaya ayak uydurmak uğruna
isyanını görmezden gelerek devlet mağduru bir zümre yarattınız kendi
tarihinizi karalamak, kendi ecdadınızı suçlamak pahasına ve uğruna.
Siz, biz, hepimiz şimdilerde Kandil’i vuruyoruz çağın en son ve en
gelişmiş ölüm kuşlarıyla, Fantomlarla. Hızı ses hızının bilmem kaç
katı, cephanesi akla ziyan ve havalanmasıyla hedefe varması an
meselesi. Bombaları bundan seksen yıl önceki pilotların yaptığı gibi
el ayarı, göz kararı atmak yok. Bombalar hedefe kendi kilitleniyor,
hedefi kendisi arayıp buluyor ve vuruyor. Bombalar türlü çeşit,
bombalar ölüm yüklü. Tam otuz yıldır ne bahar dedik ne yaz ne de kış;
onlar azdı biz vurduk, biz vurduk onlar azdı. Ne ölen var ne
yaralanan. Derler ki “siz atarken biz ya yan gelip yatıyorduk ya da
saz çalıp türkü çığırıyorduk.” Ve yine derler ki “kimimiz de halay
çekiyorduk!”
Sen, dün sırf siyasi amaçla, sırf ideolojik taassup ya da etnik
husumetle Dersim’e atılan üç beş bombayla binlerce, ne binlercesi, on
binlerce insanın öldürüldüğünü söyleyen, yazan, çizen sen, söyler
misin şimdi yaptığın nedir? Ve de hangisi doğru hangisi yanlıştır?
Dünkü yanlışsa bugünkü niye doğrudur ya da bugünkü doğruysa dünkü niye
yanlıştır? Onlar o kıçı kırık bombalarla “belki on, belki yirmi, belki
otuz, belki kırk, belki elli, belki de elli binden fazla” insan
öldürdüyse sen bu ölüm kuşları ve sen bu ölüm kusan bombalarla kaç bin
kişi öldürdün? Ya da tam tersi sen kimseyi öldürmediysen,
öldüremediysen onlar kimi ve nasıl öldürdüler?
Seninki ne kadar vatan savunmasıysa sevgili arkadaşım onlarınki de o
kadar vatan savunmasıydı. Sen bugün savaş naraları atarken ne kadar
haklıysan onlar da dün asiyi hizaya sokarken o kadar haklıydılar.
Onlar dün o yoklukta Dersim’in sarp vadilerine girdiler, karlı
dağlarını aştılar; onları kavgası Dersim’i ağaların, aşiretlerin
egemenliğinden devletin ve hukukun egemenliğine almak, Dersimliyi
ağaların kulu olmaktan devletin onurlu vatandaşlığına taşımaktı. Sende
bugün aynı imtihanla Diyarbakır’da, Batman’a, Şırnak’ta karşı
karşıyasın. Bir farkla ki Diyarbakır’ın, Batman’ın, Şırnak’ın ve hatta
Kars’ın, Ağrı’nın sınırı artık Güney ve Doğu Anadolu’dan değil
Kandil’den geçmektedir. Kandil düşmeden vatanın bağrına düşen ateşi
söndürmek mümkün değildir. İsyan nasihatle değil kararlılıkla
batırılır. “Nush ile uslanmayanı eylemeli tektir/Tektir ile
uslanmayanın hakkı kötektir” diyenler bizim atalarımızdır.

NOT: Dünkü yazımda Gürcistan’ın üretimi yanlışlıkla “Türkiye’nin
“altmışta biri” olarak ifade edilmiştir. Doğrusu “yaklaşık yirmide
biri” olacaktır. Düzeltir ve yanlışlık için özür dilerim.