Yeni bir devlet kurmuyoruz ama devleti yeniden kurmak en azından kurgulamak zorundayız. Yıkılmış bir devlet yok hamdolsun fakat 'kılcal damarlarına kadar girilmiş' ve en önemli kurumları büyük ölçüde kah gizliden kah açıktan işgal edilmiş bir devlet var elimizde. Tepeden tırnağa tüm kurumlarıyla yeniden kurgulanması gereken bir devlet…

Bir felaketi, bir yıkımı aklımızı ve sağduyumuzu kullanarak bir şansa, bir fırsata dönüştürebiliriz. Yeter ki, ön kabullerimizden, saplantılarımızdan ve üretilmiş çoğu asılsız korkularımızdan kurtulalım. Yeter ki, temel kavramların vazgeçilmezliğine karşı babadan dededen kalma nefretlerimizi bir kenara bırakalım ve yeter ki toplumu kendi kafamıza göre değiştirme ve yeniden formatlama hayalinden vazgeçelim.

Neredeyse tam bir asır önce büyük bir basiretle formüle etmiş Ziya Gökalp tutulacak yolu 'Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, Garp medeniyetindenim' diyerek. Buradaki 'Garp medeniyetini' bir başka alemin günlük hayat tarzı olarak değil 'çağdaşlaşma-çağdaş bilim ve teknolojiyi kavrama ve kabullenme' olarak anlamak durumundayız.

İlk ikisi bu toplumun asırlar öncesinden gelen temel iki değeri; tarih boyunca da ne milliyetle bir derdi olmuş bu toplumun ne de dinle, diyanetle. Hem Türk hem de Müslüman olmanın onurunu taşımışız bir çağdan bir çağa; hatta o onur ve o imanla çağlar açıp çağlar kapatmışız. Ve intisap ettiğimiz günden beri İslam Âleminin 'yol açıcı kılıcı koruyucu kalkanı' olmuşuz asırlar boyu.

Üçüncü kavram olan 'Garp medeniyeti' ise ne yazık ki bir zamanlar yol gösterici olduğumuz halde, sonraları takipçisi durumuna düştüğümüz bir bilim dünyasının adı artık. Dün geçtiğimiz yarın da geçmememiz için hiçbir sebep olmayan bir dünya. Taklit ederek ya da onların ürettiklerini onların parasıyla tüketerek ve yarınlarımızı da ipotek altına koyarak değil. Dişimizden tırnağımızdan artırarak ve onlardan daha çok çalışıp onlardan daha çok üretip daha çok tasarruf ederek ve elbet daha çok araştırıp daha çok keşfederek başarabiliriz bunu. Kolay mı? Elbet değil ama imkansız da değil.

Devleti yeniden kurarken, en azından yeniden kurgularken; bilim kadar ve belki de ondan da önemlisi 'adaleti' hayatımızın en vazgeçilmez düsturu edinmek zorundayız. Sadece adalet kurumu işgal edilmedi bu talihsiz süreçte adalet kavramı da iğdiş edildi. Sadece kumpaslardan ve özellikle bir kurumun tasfiyesini hedefleyen ahlaksız yargılamalardan bahsetmiyorum idare erkinde başlayıp adliyeye taşan bir uzun süreçte adalet anlayışından bahsediyorum. Hazreti Ömer'de tecessüm eden 'yöneticinin/yürütme erkinin' adaletinden bahsediyorum. Adaleti idaremizin ve hayatımızın ana ekseni yapmadığımız sürece ve devleti yeniden 'ebet müddet' ama yasalarla mukayyet bir değer olarak kabul etmediğimiz sürece ne yeni bir devlet kurgulamamız ne de kurgulasak bile uzun müddet sürdürmemiz mümkündür.

Şerden hayır çıkarmak! Bakalım biz bunu başarabilecek miyiz?