Türkiye'nin birçok sorunu vardır ama bunların en önemlisi muhalefetin geleceğe yönelik hiç umut vermemesidir. Ne yazık ki şu anda gerek TBMM'de temsil edilen ve gerekse edilmeyen hiçbir parti 'geleceğin iktidar adayı' değildir.

Son zamanlarda MHP böylesine bir umut ateşini yakacak gibi oldu ama ne yazık ki hem parti içi iktidar hem de muhalefet o ateşi daha parlamadan söndürdü. Rüzgar, yakın zamanlarda görülmemiş bir şekilde MHP'den yana esiyordu, biraz sağduyu, biraz basiretle 'geleceğin iktidar adayı' olunabilirdi. MHP ülke şartlarının kendisine sunduğu bu fırsatı değerlendirememiştir.

Bundan sonra değerlendirebilir mi? Temenni ederim ama sanmıyorum. Bugüne kadar sergilenen tavır, bundan sonrası için bana umut vermiyor. Tarihin sayfaları şahsi hırslar ve ikballer uğruna kaybedilmiş büyük davaların hazin hikayeleriyle doludur.

BİR HAYAL DÜNYASI YIKILIRKEN

Hayal kurmak ya da hayallerin peşinde koşmak ne kadar şartsa ve doğruysa hayallerle yaşamak da o kadar yanlış ve tehlikelidir. Ne yazık ki Türkiye, uzun bir zaman reel politikten habersiz bir danışmanlar kadrosunun kurguladığı hayaller dünyasında zaman, kaynak ve itibar kaybı yaşadı.

Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun Abdullah Gül'ün danışmanlığıyla başlayan dış politika yanlışlarından dönülüyor. 'Niye barıştık' ya da 'Niye barışıyoruz' diye sormak yanlış. Ama birilerinin mutlaka 'Niye vuruştuk' sorusuna cevap vermesi de şart.

Kim gönderdi o gemiyi ya da kim düşürttü o uçağı? Kimdi Esad'ın en fazla beş ay dayanacağını söyleyen dahi? Ve kimin aklıydı Şam'da Muaviye Camisi'nde cuma namazı kılmak? Libya'dan Mısır'a bir geniş Arap-İslam coğrafyasındaki gelişmelere el atmak, taraf olmak hangi stratejik sığlığın bize hediyesiydi? Sorulmayacak mı? Birilerinin söyleyecekleri bir şey yok mu? En azından bir 'özür borcu' da mı yok şimdilerde haklı olarak vazgeçilen o yanlış politikanın akıl hocalarının, uygulayıcılarının ve gazete köşelerinde akşamleyin televizyon ekranlarında destek çıkan anlı şanlı yazar ve akademisyenlerin?

BİR HAYIR DUA

Tam kırk üç yıllık bir ortak geçmiş. 1973'te Türk Haberler Ajansı Doğu Karadeniz Bürosu'nun kurucu müdürü olarak Trabzon'a atandığımdan bugüne gelen bir meslektaşlık ve dostluk. Hep halef selef olduk ben meslekte kaldığım sürede. Önce Trabzon Bürosu'nun devrettim ona ve Mehmet Tan'a. Mehmet Tan büro şefiydi, O muhabir. Sonra da Samsun Bürosu'nu devrettim kendisine. Bu sefer büro şefiydi.

Ben mesleği bıraktım, o devam etti. Birbirinden önemli haberlere imza attı. Birçok gencin yetişmesine katkı verdi. 2000'de ben İlkadım Belediyesi'nde özel kalem müdürüydüm, O da Ekip Gazetesi'nin hem ortağı hem köşe yazarı hem de sorumlu yazı işleri müdürüydü. Ben de o gazetenin köşe yazarlarından birisi oldum.

Şimdi o hayatının en ağır imtihanıyla karşı karşıya ve şimdi o sizlerin hayır duasına muhtaç. Sevgili İsmail Başaran, dün çok ağır bir kalp krizi geçirdi. Kalbi üç kere durdu, üç kere çalıştırıldı. Büyük bir azimle hayata asılıyor. Ona dua ediniz lütfen.