Samsun Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Psikiyatristi Uz. Dr. Nilay Ölçek, Türkiye'de yaşanan terör olaylarının toplumda travma yaratmayı amaçladığını söyledi. Şu anda insanların sağlıklı bir psikolojide olmadığını ifade eden Uz. Dr. Ölçek, terörün yarattığı hasarları, insanların bu ruh durumunda neler yapabileceğini anlatarak, ebeveynlere de çocuklara terör olaylarını açıklama konusunda önemli mesajlar verdi.

TRAVMA RİSKİ ALTINDAYIZ
Terörün korku ve dehşet saçmak amacıyla insan eliyle yapılmış yıkıcı ve ağır bir travma olduğunu söyleyen Psikiyatrist Uz. Dr. Nilay Ölçek, ''Terör, toplumun güvenlik algısını bozar. Teröre mağruz kalanların algılarını bozmasının yanı sıra, onların yakınlarının, bu olayları televizyonda izleyenlerin hatta o haberleri yapan gazetecilerin de etkilendiği bir süreç. Bu yüzden hepimiz tramvayla yüz yüze geliriz. Terör de zaten bu travmayı amaçlar. Biz bu korkuya kapıldığımızda onun ekmeğine yağ sürmüş oluruz aslında. Bizi bu iki şekilde etkileyebilir. İlk aşamada akut dönem dediğimiz zamanlarda korku, panik, endişe, uyku ve kaygı bozukluğu gibi haller yaratabilir. Bir kısım bu düzeyde kalır, bir kısım da post travmatik stres dediğimiz aşamada da olayın üzerinden vakit geçmesine rağmen hala tekrar tekrar olayı yaşıyormuş gibi hissetme, uykusunda görme, olayı ufak bir hatırlatıcıyla yeniden yaşarmış gibi dehşete kapılma; endişe ve korku nöbetleri yaşayabilirler. Her terör olayı mağduru, bunları yaşamayabilir. Yaşadığı olayın şiddetine bağlılığı, yakınlığına ve kişilik özelliklerine göre değişebilir. Hepimiz travma yaşama riski altındayız ve hepimiz bir şekilde bu sürecin içine dahil ediliyoruz. Hepimiz travmatize olduk anlamında değil, birtakım semptomları yaşıyorsak, uyanık olmalıyız. Çünkü bu bir travma reaksiyonu olabilir'' ifadelerini kullandı.

SAMSUN'DA ŞİKAYETLER ARTTI
Samsun Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde muayenelerde terör kaynaklı endişe ve huzursuzluk nedeniyle şikayetlerin arttığını belirten Uz. Dr. Ölçek, ''Tabii çok ağır travma durumunda değil. Samsun'un biraz daha güvenli olmasının bizim üzerimizde olumlu etkisi olabilir. Ancak büyükşehirlerde herkesin yakınları var, o kişilerde bu saptamalara daha sık rastlayabiliyoruz. Uykularımız bozulduysa, depresyona girdiysek, hayatımızı daha çok sorguluyorsak, gergin ve huzursuz hissediyorsak önlem almalıyız. Travmanın yarattığı bazı kaçışlar var. Kişiler bazen her şeyden kaçıp içe çekilebilir veya karşı saldırıya geçebilir. Çoğumuz içimize çekilmeye, kalabalıklardan kaçmaya başlamış olabiliriz. Bu travmadan etkilendiğimizi gösterir. Bunu biz tedavide kesinlikle amaçlamıyoruz. Kişinin güvenlik algısı bozulduğu için, ilk etapta güvende hissetmesini sağlayarak daha sonra da aşamalı olarak üstüne gitmesinde yardımcı olmaya çalışıyoruz. Tabii burada bir kesinlikle Pollyannacılık yöntemiyle değil, akılcı biçimde kişinin olayı aşmasını sağlamaya çalışmak ve kişinin belli bir anlamı kazanmasını sağlamak üzerine gayret gösteriyoruz'' dedi.

KİŞİYE GÜVENDE
OLDUĞUNU HİSSETTİRİYORUZ
Uz. Dr. Ölçek, toplumun sağlıksız bir psikolojide olduğunu söyleyerek, kullanılan tedavi yöntemlerini de şu şekilde anlattı: ''En başta tramvaya maruz kalan veya kalmayan, herkesin farkındalığının artması lazım. Az önce bahsettiğim geç dönem semptomlar herkeste olmayabiliyor. Bu semptomları geçiren herkes de tedaviye gelmiyor. Bunu bir hastalık olarak görmüyor. Bu yüzden tedavi aramak gibi bir anlayışı geliştirmiyor. Kişilerin ve yakınlarının da bu yüzden bilinçli olması lazım ki yardıma başvurması için motive etsin. Terör olayları kişilerin anlam verebildikleri şeyler değil. Anlam veremediği şeyi anlamlandırmasına ve üstüne gidemediği şeyin üzerine gitmeye çalışıyoruz. Çok yeni yöntemler de var, göz hareketleriyle duyarsızlaşma teknikleri var çok yaygın ve başarıyla uygulanıyor. Travma, beyinde nörolojik belirtiler yarattığı için yine ilaç tedavisi uygulayabiliyoruz. Tabii tedavi her zaman kişiye özel, bu çok önemli. Toplum olarak da insanların kendilerini güvende olduğu hissetmeleri için çalışmalıyız. Nasıl evimizde hırsız girmesin diye akılcı önlemler alıyorsak, biz de daha fazla güvenlik önlemi aldığımızı hissetmemiz gerekiyor. Tedbirlerin alındığına inandıktan sonra, kişi insanların içine girmekten kaçınıyorsa, küçük gruplu insanların içine girmeye basamak basamak girmeye başlıyor. Tedaviden kaçma çok olumsuz. Bu da kesinlikle istemediğimiz bir şey. Zaten travmanın sonucu ve çözüme de yönelik değil. Sadece korunmaya yöneliktir. Kişiye önce güvende olduğunu bahsettikten sonra, kaçındığı her şeyi aşama aşama tespit edip onlarla yüzleşmek gerekir.''

ÇOCUĞA, ''GÜVENDEYİZ''
MESAJI VERİN
Son dönemde çocukların da terör olaylarından fazlasıyla etkilendiğini kaydeden Uz. Dr. Ölçek, ''Çocuklar zaten anlam duygularını büyüklerden alır. Bir sıkıntı hissettikleri zaman, bu oyunlarına çok yansır. Kavgalı, gürültülü ve şiddetli oyunlar olabilir. Şu aralar dikkat ediyorum, önceden silahlı oyunları vardı artık bomba atmalı oyunları var. Ağızlarıyla bombardıman sesleri çıkarıyorlar. Bunların yanı sıra, altlarını ıslatmaya başlayabilirler, konuşmalarında bozulmalar olabilir, uyku ve yeme bozukluğu, anne ve babadan ayrılmak istememe de çok sık görülebilir. Çocuklar olayı tam açıklayamaz ama huzursuzluklarını ebeveynleri anlayabilir. Aileler belki şiddet üzerinden giderek olayları anlatamazlar ama en iyi yapacakları şey çocuğa 'Biz güvendeyiz' mesajını vermek. Çocuklar diğer şeyleri anlamayacaktır, çünkü onların dünyasında böyle şeyler yok. Çocuklar çok basit düşünürler ve kendilerini güvende hissetmek isterler. Biz ne kadar kaygılıysak onlar da bu kaygının içine girer. Kendimiz dehşet içindeysek çocuk bizden güç alamaz. Uçaklarda diyorlar ya hani, maskeyi önce kendinize sonra çocuğunuza takın diye. Öncelikle kendimizi rahatlatmalıyız, eğer iyi değilsek tedavi aramalıyız. Tedavi arayışında olmadığımız zaman çocuklarımızı da kendi rahatsızlığımızın içine katabiliriz'' dedi.

UZAYAN YAS SÜRECİ
YIKICI OLUYOR
Şehit yakınlarıyla da tedavi sürdürdüğünü söyleyen Uz. Dr. Ölçek, ilk etapta ilaçla tedaviden yana olmadığını ifade etti. Uz. Dr. Ölçek, ''Şehit yakınları yası ilk etapta yaşamalı ve o acıyı çekmeli. Hiç acı çekmeden yaşam sürülmüyor maalesef. Acı çekeceğiz tabii, burada bir ölümden bahsediyoruz ve ölümün karşısında insanın huzur içinde olması beklenemez. İlk adımda reaksiyonların olması birtakım duyguların ortaya çıkması çok doğal. Eğer bu uzun süredir devam ediyorsa, o zaman devreye girip tedaviye başlıyoruz. İlk etapta gelen kişilere yas sürecini anlatıyoruz. Bir yas nasıl yaşanır, kişi ilk zamanlarda olayı kabullenemez, sonra öfke duymaya başlar. Olayı kabul edip yaşaması daha sonraki etap. Ailelere hangi basamakları yaşayacaklarını anlatıyoruz. Hatta ilk başta o acıyı yaşamalarını öneriyoruz. O acıyı biraz yaşayacak. Genelde yasta olan kişinin yakınları hemen tedavi ettirme ihtiyacı hissederler. Ama ölümlerinin hemen akabininde tedavi uygun değil. Mümkün oldukça dışa vurmasını, ritüellerini yerine getirmesini; dualarını okuyacaksa okumasını öneriyoruz. Süreç içerisinde hala bu olayları ilk günkü acı gibi karşılıyorsa, depresyona girdiyse, yası uzadıysa, suçluluk duygusu eklendiyse o zaman müdahaleye girip tedaviye başlıyoruz. Bunu da atlamamak gerekiyor, uzayan yas gerçekten çok travmatik ve yıkıcı olabiliyor. Patlamalardan yaralı kurtulanlar da post travmatik stres bozukluğuna en yatkın grup. Bilinçli olmalılar ve herhangi bir şey olduğu zaman da yardım arayışına girmeleri lazım. Bu kişilerin de en büyük sıkıntısı yardım alan kişilerin sayısı yüzde 20. Umutları yok, bunun düzelebilir olduğunu düşünmüyorlar. Halbuki etkin tedavilerle kişiler günlük hayatlarına çok daha rahat devam ettirebilir hale geliyor'' şeklinde konuştu.

Zerrin SOMUNCU