Avrupalı
öpemeyeceği
yanağa
dudağını
dokundurur mu?..
Yani, Avrupalının
çıkarı
olmadığı
bir yere adım
attığı
vaki değildir...
Tarih boyunca,
yer altı ve yer üstü
zenginliklerine
el koydukları
mazlum
halkların
dil, din ve
kültürlerini yok etmekle kalmayıp,
sömürü düzenini
korumak için
milyonlarca insanı
vahşice katleden,
onlardır...
Avrupa'nın bu büyük zenginliği;
vahşi katliamların
üzerine
inşa edilmiş
emperyal bir düzendir...
Ve bu sistem, yeni çağda
küresel şirketleri aracılığıyla
açık ve acımasız biçimde
sürmektedir...
Çok uzaklardan değil,
Samsun'dan bir örnek vereyim mi?..
2010 yılında "Hafif Raylı Sistem" kurulduğunda,
trenlere ihtiyaç vardır. Araştırma yapılır. En iyisi
İtalya'dadır. İtalyan firması,
bir tren için 2 milyon 250 bin
Avro ister. Büyükşehir Belediye Başkanı
Yılmaz, "indirim yapılmasını" rica eder ama
firma "Nuh der, peygamber demez." Büyükşehir Belediyesi,
trenleri almak zorunda kalır. Çünkü, firma
tekeldir...
2013 yılında yolcu kapasitesinin
artmasıyla yeni trenlere ihtiyaç
vardır. İtalyan firmasının
dışında bir arayış başlar. İstanbul, Kayseri ve Bursa Büyükşehir
belediyelerinin uzmanları ile birlikte
oluşturulan Samsun heyeti,
Çekoslovakya firması ile
bir ön görüşme yapar. 2 milyon 250 bin Avro olan
trenin fiyatı, 1 milyon 750 bin Avro'ya iner. Prensipte anlaşma
sağlanır. İhale açılır. İhale süresi bitmek üzereyken
ikinci bir zarf veren firma, fiyatı 2 milyon Avro'ya çıkarır. İtalyan firma ile
Çekoslovakya firmasının anlaştıkları belirlenince,
Büyükşehir Belediyesi ihaleyi iptal eder...
"Tren tekeli"nin
girdabından kurtulmak isteyen
Büyükşehir Belediyesi çare arar.
Çünkü, tren ihtiyacının
acil olarak giderilmesi gerekir. Bu arada,
Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz'a
bir rapor sunulur. Raporda, daha teknolojik donanımlı ve uzunluğu nedeniyle
yolcu kapasitesi yüksek
olan trenlerin Çin'de imal edildiği belirtilir. Yılmaz, aynı heyeti
bu kez Çin'e gönderir. Heyet, Çin'de trenin çalışması ve imalatını görür ve onay için
Samsun'a döner. Tren başına 1.5 milyon Avro'ya
anlaşma sağlanır. Arada her bakımdan fark vardır. Onlarca trende
bu fark, 15-20 milyon lira demektir...
Aradan 2 yıl geçer. 2015'te, hafif raylı sistemin yolcusu
daha da artar. Güzergahın da uzatılması kararı alınır. Haliyle trenlere ihtiyaç vardır. Bu kez, Bursa'da bir firmanın tren imal ettiği ve Büyükşehir Belediyesi'nin de
hafif raylı sistemde bu trenleri
kullandığı öğrenilir. Heyetle birlikte
Başkan Yılmaz da Bursa'ya gider. Trenlerin çalışması ve imalatı
yerinde görülür. Ve Bursa firması, biraz nazlı davransa da tren başına 1.5 milyon
Avro'yu kabul eder.
Bu anlaşma her bakımdan önemlidir.
Bir kere döviz Türkiye'de kalmış ve bu parayla hem yerli firmanın kalkındırılması
ve hem de istihdamın artırılması sağlanmıştır. Yerli firma, bu referansla birçok ilde
ihale kazanır ve 300 kişiyi daha işe alır...
Henüz bitmedi daha...
Yusuf Ziya Yılmaz,
söz konusu trenlerin
yedek parçalarının
Samsun'da yapılıp yapılamayacağının
araştırılması talimatı verir. Uzmanlar, Samsun'da bir firmada
bu yedek parçaların yapılabileceği raporunu
Yılmaz'a sunar. Firma o günden sonra
trenlerin yedek parçasını imal eder.
Avrupa'nın tekel konumunda
olduğu tren imalatı,
büyük sekteye uğramıştır artık. Uçuk tren fiyatı,
Türk firmasının fiyatına düşer...
Şimdi soralım:
Bu ülke; geçmişte milyarlarca dolar ödeyerek,
satın aldığı insansız hava aracı,
füze, helikopter,
savaş gemisi, tank, top ve tüfeğini
kendi yapmaya başladığından
beri, müşteri kaybeden
ülkeler, nasıl bir tezgah içinde?..
Tutmuş bir de tren tekelini
yıkıyor, yedek parçalarını yapmaya
kalkışıyorsun!..
Avrupalı
öpemeyeceği yanağa
dudağını
dokundurur mu?..
Meselenin özü budur!..