Alın teri ve emeğin örgütlü öncüleri, 1 Mayıslarda çok acılar çekti...

Kah vuruldu, kah coplandı, kah gözaltına alındı ve kah tutuklandı…

En acı olanı ise; Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs 1977'de yapılan kutlamalar sırasında, emeğin gücünden korkanların uşakları tarafından gerçekleştirilen silahlı saldırı sonucunda yaşandı….

Aslında bir katliamdı. Ölenlerin 5'i kurşunla, 30'u ise izdiham nedeniyle ezilerek hayatını kaybetmişti. 129 kişi de yaralıydı…

O acı gün hiç unutulmadı...

Ben de "dünyanın en büyük emekçisi" olan annemi, 2009 yılının 1 Mayısında kaybetmiştim...

Kimi kucağında kimi karnında 6 çocuk büyüten, titiz mi titiz bir kocayı her sabah "jilet" gibi giydirip işe uğurlayan, akşama da kocasının tembih ettiği yemekleri hazırlamak için didinen, bu arada beşikte bıraktığı bebeğini emzirmeyi ve altını değiştirmeyi ihmal etmeyen, çamaşır, bulaşık ve temizlik derken, bu arada fırsat bulup, konu komşunun derdiyle ilgilenen ve bir gün dahi bu halinden şikayetçi olmayan biriydi benim annem…

Rabbimin, onu emeğin ve alın terinin hatırlandığı 1 Mayıs'ta yanına almasının bir anlamı vardı…

Belki de yürekli bir emekçinin vefat ettiği tarihin unutulmasını istememişti…

O yüzden ben de 1 Mayıslarda yaraları yeniden açılan ve yüreği kanayanlardan biriyim!..

Ateş düştüğü yeri yakıyor elbette...

Ama bugün daha da çok harlanıyor içimdeki o ateş!..

Tıpkı şairin dediği gibi:

"Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime"...

"Emekçi" sadece fabrika ve tarlada kas gücüyle çalışan değildir...

Hiç gocunmadan gecesini gündüzüne katıp, hayatını ailesine adayan o özverili anaların her biri bence "emekçi"dir...

Emeğin ne olduğunu bilenler için anneler 'dünyanın en büyük emekçisi'dir...

Çalışan, üreten, emeğiyle hayata tutunmaya çalışan bütün emekçilere selam olsun!...