(DÜNDEN DEVAM)

Doktora yaparken iş başvuruları yapmaya başladı. CV'sini gönderdiği firmalar geri dönüş bile yapmıyordu. Çinli ve Hintli arkadaşları şirketlerde çalışıyorlardı. Onlara bunu nasıl başardıklarını sordu. Zira onlar da ABD vatandaşı değildi, oturma izinleri yoktu. Çinliler ön isimlerini değiştirdiklerini söylediler. 'İsim değiştirince adamlar bizi Çinli Amerikalı sanıyor, bizim avukatlar da şirketlere yol gösteriyor,' dediler. O da aynı yöntemi denemek istedi. Silikon Vadisi'ndeki şirketlerin kurucular listelerini önüne alıp isim aradı. En çok Robert ismi vardı. CV'sini Robert Yüksel Yıldırım olarak gönderince mülakat teklifleri geldi. PACECO adlı bir Japon firmasında çalışmaya başladı. Ama korkuyordu, o dönemde yine arkadaşlarının verdiği akılla elektrik faturalarının önüne Robert ekletti. Çalışma izni yoktu. Üç ay sonra şirket yetkilileri 'Sana sigorta yatırmak istiyoruz, geri dönüyor,' dedi. 'Bir yıllık staj yapar gibi çalışma sürem var,' diyerek onları ikna etti. Zor günler geçirdi ama çalışmaya devam etti. PACECO firmasında üç yıl boyunca vinç tasarımı üzerine çalıştı ve tasarladığı bir vinç için patent alındı. Beş yıl çalıştı Japon şirketiyle. Los Angeles ve San Francisco limanlarına sık sık gidip geliyor, orada kurdukları vinçlere servis veriyorlar, yeni vinçler üretip kuruyorlardı. Bir Yıllık Maaşını Bir Ayda Kazandı ABD'de mesleği olan mühendisliği yaparken, Samsun'dan çağrılar artıyordu. Kardeşi Mehmet de liseden sonra okumamış, babasının yanında işe başlamıştı. Garip Yıldırım ve Oğulları şirketi demir ve çimento işinde bir hayli gelişmiş, yeni araziler, yeni depolar alınmıştı. Liman iş sahasında demir tevzi deposu alınmış vinçler kurulmuştu. 1987 yılında Samsun Valiliği'nin kömür dağıtım ihalesini Ali Rıza Yıldırım ve bir arkadaşı birlikte almış ama arkadaşının çekilmesiyle iş onların başına kalmıştı. O yıl zarar etseler de birkaç yıl dağıtım işini sürdürdüler. Ama böylece demir ve çimento dışında yeni bir sektör olarak kömüre de girmiş oldular. 1992 yılında ise ithal kömüre başlamışlar, Rusya'dan ithal ediyorlardı. Kömür işi ağırlık kazanınca, kardeşi Mehmet arayarak, 'Abi ne olur dön, sana ihtiyacımız var. İthal kömür işine başladık, biz İngilizce bilmiyoruz, bize yardım et,' diye ısrar etti. Bu arada askerlik görevini de çok ihmal etmişti. Askerlik Şubesi'nden 'Ya gel askerlik görevini yap, ya da vatandaşlıktan atacağız,' yazıları geliyordu. Japon şirketinden askerlik için 6 ay izin alarak Amerikalı eşi ve bir çocuğuyla Türkiye'ye döndü. Döner dönmez iki ay askerlik görevini yaptı. ABD'li eşi alışamamıştı, geri dönmeleri için baskı yapıyordu. Bu arada ağabeyi ile kömür bağlantısı için Rusya'ya gitti. Aldıkları 10 bin ton kömürden çok kısa sürede 50 bin dolar kazanınca şaşkına döndü. ABD'de bir yıl boyunca çalışıyor ve brüt 40 bin dolar kazanabiliyordu. Türkiye ve Rusya'da fırsatın çok olduğunu düşündü. Eşini ikna ederek Amerika'ya dönüşü erteledi. Sık sık Rusya'ya gidip, kömür, kok, hurda demir getirmeye başladı. Mesleğini bırakmış artık ticaret yapıyordu. Ticarette büyürken, Samsunspor yönetiminde de görev aldı.

* * *

Samsunspor'da Yöneticilik Günleri 1995 yılında bir gün arkadaşım Erkurt Tutu yanıma geldi. 'Yüksel, gel seni İsmail Uyanık'la tanıştırayım, yönetime gir,' dedi. İşimin gücümün yoğun olduğunu söylesem de Erkurt'u ikna edemedim. Devlet Demir Yolları Bloklarının altındaki mağazanın arkasında kendim için yaptığım ofiste dış ticareti yeni başlatmıştım. Samsunspor'a gittik, Ramazan ayıydı, iftar sonrası İsmail Uyanık ile tanıştık. Giderken Erkurt beni, 'Sakın saçma sapan şeyler konuşma, başkan fırça atar,' diyerek uyardı. Gittik içeri oturduk, İsmail Uyanık geldi, sohbet etmeye başladık. O zamanlar İsmail Uyanık iş dünyasında güçlü, Samsunspor'da başkan herkes tanıyor. Ben de kimsenin tanımadığı biriyim. Konuşurken, Samsunspor'da yönetime girmeyi düşünüp düşünmediğimi sordu. Ben de 'Düşünürüm ama benim bilmem gereken şeyler var. Vizyonunuz ne, hedef ne olacak, gelecekle ilgili, ekonomik durumlarla ilgili düzeltmeler nasıl yapılacak, dış ilişkiler, yabancı transferlerle ilgili işleyiş nasıl oluyor,' gibi sorular sordum. Başkan Uyanık da cevaplarını verdikten sonra beni yönetime alıp almamak konusunda biraz düşünmek istediğini söyledi. Hiç unutmuyorum, bunun üzerine Erkut da bana 'Sen ne yaptın. Herkes geliyor burada başkana, 'Efendim ben Samsunspor'a hizmet etmek istiyorum, Samsunspor'u çok seviyorum, şunu yaparım, bunu yaparım,' derler. Başkan da 'Tamam koçum sana ihtiyacımız var,' der, bu iş biter. Sen soru üstüne soru soruyorsun,' diye çıkışmıştı. Ertesi gün gelip bana, 'Başkan seni çok beğenmiş, yönetime girip Samsunspor'da ekonomi ve dış ilişkiler konularını yönetmeni istiyor,' dedi. 1995-1997 yılları arasında Samsunspor yönetimine girdim. Sonra 98'e sarktı görev süremiz. Bu arada Samsunspor'da güzel işler de yaptık. Samsunspor küme düşecekti, Mutlescu vardı, onu gönderdik yeni bir hoca getirdik. Etrafa borç var, futbolculara borç var motive olamıyorlar dediler, ben gittim Toprak Bank'tan bütün yönetimi kefil edip kendime 250 bin dolar borç aldım, her tarafa olan borçları kapattık, futbolcuların parasını ödedik. Herkes mutlu olurken, Samsunspor birden açıldı maçları kazanıp ligi 7'nci bitirerek Inter Toto kupasına gitti. Biz tabii borcu kapatmak için İstanbul'a topçu satacaktık. Başkan Uyanık, 'Benim bu kadar emeğim var, ben hep Samsunspor'u şampiyon yapmak hedefiyle yatıp kalktım. Yüksel sana söz verdik, bir oyuncu satar borçları öderiz dedik ama bu sene şampiyonluğa oynamak istiyorum. Senin bankalarla aran iyi git bu krediyi 250'den 500'e çıkar, rahat rahat keyifle maç seyretmek, tüm Samsunluları mutlu etmek istiyorum,' dedi. Ben de 'Tamam yapalım,' dedim. Samsunspor'u o dönemler yeniden yapılandırdık. O dönemler Celil'i, Cenk'i, Serkan'ı istiyorlar. Bir sürü futbolcu var, hiçbirini satmadık. Sonra Hrubesch'i getirdik. Inter Toto'da final oynadık, Hamburg'a 3-0 yenilip UEFA'ya gidememiştik. Sonra oyuncular Hrubesch'i sattılar, sevmediler. Beş maç üst üste maç kaybettiler, hocayı gönderdik. Orada ilk defa gerçeklerle yüz yüze geldim. Hoca değiştirdik, takım düzeldi ama şampiyonluk falan gelmedi tabii ki.

* * *

Rusları Hayran Bıraktı

Artık Samsun dar gelmeye başladı. Ticarete alışmıştı, hedefini Türkiye değil dünya olarak belirledi. Kendisini bu hedefe götürecek yerin İstanbul olduğuna karar verdi. Aileyi ikna edip Ekim 1997'de İstanbul'a taşındı. Mecidiyeköy Kuştepe'de ofis tuttu. Samsun'dan manifatura tuhafiye işi yapan tanıdıkları Hasan Koç'un ricasıyla yeğeni Bilkent Üniversitesi mezunu Tuğrul Koç'u da yanına aldı. Tuğrul'u dış ticaret kursuna gönderdi. Ofiste ne sekreter ne de çaycısı vardı. Dışarı çıktığında bürosu kilitli kalıyordu. Rusya'ya gidiyor, klinker, hurda, kütük demir buluyor, İstanbul'a getiriyor, satmaya çalışıyordu. Ama bu o kadar kolay değildi. Hiçbir destekçisi yoktu, büyük holdingler kapıdan içeri almıyorlar, randevu verenler de satılamayacak fiyatlar öneriyorlardı. Samsunlu eski müsteşarlardan Seçkin Bilen'in tanıştırdığı bir firmaya hurda demir satarak kömür dışındaki ilk satışını gerçekleştirdi. Bazı firmalara yaptığı satışlardan zarar da etti. Piyasaya girebilmek için bunu göze alıyordu. Ama büyük holdinglere mal satmak neredeyse imkansızdı. Kimse güvenmiyordu, mal satarken teminat istiyorlardı, malı teslim etmezse diye. Bu arada kömür ticareti devam ediyordu. Rusya'dan getirdiği kömürler Samsun'un yanı sıra Gebze deposuna giriyor ve satılıyordu. Yaşadığı zorluklar karşısında pes etmedi. Japonlarla çalıştığı 5 yılda problem çözmeyi, detayları görmeyi, müşteriye verdiği sözü günü gününe yerine getirmeyi, toplantının nasıl yapılacağını çok iyi öğrenmişti. Ruslar bu özelliklerini görünce hayran kaldı.

* * *

Bay Kömür Diyorlardı

Ben bu imajı Rusya'da Ruslara verdiğimde bana 'Ya sen hiç Türkler gibi değilsin, buraya Türkler geliyor, konuşuyor, ediyor gidiyor. Ondan sonra ne kontratını yerine getiriyor ne de verdiği sözü tutuyor. Sen her şeyini virgülü noktasına kadar kontrol ediyorsun, kontratların, ödemelerin hepsi zamanında yerine geliyor. Batılıdan hiç farkın yok,' diyorlardı. Onlara bu güveni verdikten sonra Ruslarla daha yakın olup, daha iyi işler yapabilmek için onların kültürlerine ve yaşamlarına uyum sağladık. Her ay Rusya'ya gidiyordum, Sibirya'ya, Moskova'ya gidiyor vakit geçiriyordum. Hem iş yapıyor hem de arkadaşlık ilişkisi geliştiriyordum. Bu onların iş yapma kültüründe önemli bir konuydu. Bir batılı gibi davranmadım, başarıyı yakalamak için o ülkenin kültüründe gereken ne varsa yapıyordum. 1998 yılında Rusya'da özelleştirme oldu. Kömürü alan grup, kömürcülüğü bilmiyordu. Ben onlara Türkiye ayağında bu işi başarıyla yapacağımı söylediğimde herkes gülüyor, 'Böyle bir şeyi yapma şansı yok, gücü yok, parası yok,' diyorlardı. Türk bankalarına gidip hikayemi satarak parayı da yarattım. Ruslara nasıl yapacağımın projesini kağıt üzerinde anlatarak ikna ettim ve 4 yıllık ortaklık anlaşması yaptım. Türkiye'de kömür pazarını yöneten kişi oldum. Bana o zaman yurt dışında Bay Kömür (Mr. Coal) diyorlardı. Hem Rusya'da, hem de Türkiye'de yakacak amaçlı kömür fiyatlarını belirliyordum. Ruslar 2 milyon ton beklerken, 4 milyon ton kömür satan bir firma haline geldik. Bunların hepsinin bilimsel çalışmasını yapıyorduk. 'Allah kerimdir,' diyerek değil, hep çalışarak. Karadeniz pazarında ne yapmam gerekiyor, Orta Anadolu'da ne yapmam gerekiyor, kim nerede nasıl yapıyor, bu kömürün özellikleri ne, neyi ön plana çıkaracağız gibi birçok konuda hazırlıklar yaptık. Türkiye kömür pazarı 3,5 milyon tondu. Ruslar benden 2 - 2,5 milyon ton kömür satmamı istediler. Ama öbür tarafta diğer Rus kömür üreticileri var, Güney Afrika kömürü var. Üst üste koyduğunda 5 - 5,5 milyon ton kömür arzı var, tüketim 3,5 milyon ton. Bu talep orada olduğu sürece fiyatlar baskı altında kalacaktı. Biz hem onlara para kazandıralım, hem Türkiye'de pazarı büyütelim amacındaydık. Bunu nasıl yapacağız diye bir optimizasyon, bir fonksiyon çözümü oluşturdum. Ben mühendis olduğum için çok matematik dersi aldım, çok bilinmeyenli denklem, üstelik bunun içinde zamanlama var, fiyatlama var, kalite var, coğrafi bölge farklılıkları var. Tüm bunların dahil olduğu denklemi çözmemiz gerekiyordu. Bir de rekabet de var ve bu ortamda para kazanmamız gerekiyor. Oturup ofiste iş planları yapıyordum. Bunları tabii dışarıyla paylaşamıyordum, edemiyordum. Tek paylaştığım yerler bankalardı. Bankalara ben hikayemi satıp, finansman oluşturup o vasıtayla kömür alıp getirip satıp paraları bankaya geri ödüyordum. Bu işler böyle yürüyüp gittikçe ben de hep daha fazlasını zorladım.

* * *

YARIN: TRABZON'U AYAĞA KALDIRDI...

Yılport Samsunspor A.Ş.'nin Başkanı Yüksel Yıldırım'ın başarı hikayesi

Samsunspor Başkanı Yüksel Yıldırım Trabzon'u ayağa kaldırdı

Samsunspor Başkanı Yıldırım'a 'batacaklar' dedikçe yükseldi

İşte Samsunspor Başkanı Yüksel Yıldırım'ın imparatorluğu

Avrupalılara göre çılgın Türk: Yüksel Yıldırım