Haramzadeler;
yer- içer,
parasıyla saltanat
sürer
ama bir de bakar ki
nereden geldiğine
anlam veremediği
darbeyle
yıkılır kalır...
Nasıl oldu? diyenler,
o ilahi adaleti
akıllarına getirememiştir...
Oysa; kul hakkı yiyen,
fakir-fukarayı ezen,
garip-gurebanın elinden
mallarını alarak,
zenginliklere kavuşanların
kaçınılmaz akıbeti budur
aslında...
Çevremize bir bakalım...
Bir yığın yaşanmış ibretlik
dersler var...
Neydiler, ne oldular?..
Mazlumun ahı,
yıkılmaz denilenleri
öyle bir yere seriyor ki...
Bugünkü yazarı bilinmeyen öyküyü,
hak ve hukuk kavramlarını
inandıkları gibi yerine
getirenlere
ithaf ediyorum...

* *
Behlül Dana, bir gün Harun Reşid den bir vazife ister. Harun Reşid de ona çarşı pazar ağalığını vererek, denetim yapmasını ister.
İşe bir fırından başlamak isteyen Behlül, birkaç ekmek tarttırır. Hepsi normal gramajından noksan gelir. Dönüp fırıncıya sorar:
Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğunla ağzının tadı var mı? Adam her soruya olumsuz cevap verir. Memnun olduğu bir şey yoktur. Mutlu değildir.

Behlül bir şey demeden ayrılır ve bir başka fırına geçer. Orada da birkaç ekmek tarttırır ve görür ki bütün ekmekler gramajından fazla geliyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sorar ve her soruya olumlu cevap alır. Bu fırıncı mutludur. Sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid in huzuruna çıkar ve yeni bir vazife ister. Harun Reşid,
şaşkınlık içinde, Behlül der. Daha demin vazife verdik sana. Ne çabuk bıktın?

Behlül, iki fırında yaşadıklarını
aklına getirerek, Efendimiz çarşı pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri ve vicdanları tartmış. Buna göre de herkes hesabını ödemiş, bana ihtiyaç kalmamış der.
* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Huzurlu ve sağlıklı günler dileğiyle...