İnsan yaşadığı müddetçe bir şeylerin peşinden koşmak zorundadır. Ne yapacağını bilen insan, her zorluğun üstesinden gelebilir.
Hayata karşı teslim olmuş; mücadele azmini yitirmiş insanın başarılı olması, mümkün değildir.
İnsan duygularıyla, istek ve beklentileriyle hep bir şeyler yapmak; başarmak ister. İstek ve ideallerini gerçekleştirmek için mücadele etmek zorundadır. Hayata karşı direncini kaybetmiş insanın kurumuş bir ağaçtan farkı kalmaz. Ne kendine ne de toplumuna bir faydası olur.
İnsan yaşadığı sürece bir şeyler üretmelidir. Bir yazarla tanışmıştım. Tarihi bir tiyatro oyunu yazabilmek için yüzlerce kitap okuduğundan söz etmişti. O dönemi yaşayan kişileri, olayları tek tek inceledikten sonra kendi hayal gücünü ve sanatını da ortaya koyarak eserini yazmıştı.
Bir şeyler başarırken insan, duygularıyla, düşünceleriyle , hayalleriyle de yaşar. İnsan düşünen bir varlıktır. Kah coşar, kah hüzünlenir; bazen de yaşama karşı yenik düşer.
İnsanın direncinin yüksek olması, ekonomik durumunun iyi olması tek başına yetmiyor. İnsan, ailesiyle,sevdikleriyle; çevresiyle var. Çevremizde olup biten olumsuzluklardan da etkileniriz çoğu kez.
İnsan bazen, Hayata yeniden başlayabilseydim; şunu yapardım, bunu yapardım der. Oysa yaşama yeniden başlama şansımız yoktur. Bu sebepten zaman reşat altınından daha değerlidir bizim için.
Fakat çoğumuz bu bilinçle yaşamıyoruz. Her türlü imkanımız olsa bile her şeyi erteliyoruz. Oysa yaşadığımız gün geçip gitti, bir daha gelmeyecek.
Hani bir söz var;çok hoşuma gider : Hayatta ne kadar yaşadığın değil,nasıl yaşadığın önemlidir. diye.Hangimiz bu bilinçle yaşıyoruz; çevremize,insanlara,doğaya karşı duyarlı olabiliyoruz?
Aslında bizi biz yapan;insan kılan en temel değerlerimiz bizi duyarlı insan olmaya ve öyle yaşamaya mecbur kılıyor.
Hayat bir bisiklete binmek gibidir. Pedalı çevirmeye devam ettiğiniz sürece düşmezsiniz.
İnsanın duyguları, düşünceleri, hayalleri de öyle...