Nöbet zamanı bitti, artık hesaplaşma zamanıdır. Adli hesaplaşmadan bahsetmiyorum; o hesaplaşma görülecek; ondan şüphem yok. Benim kastettiğim hesaplaşma; hepimizi içine alan akıl, bilgi ve vicdan hesaplaşmasıdır.

Osmanlı tarihinde 'yeniçeri-ulema' ya da 'yeniçeri-softa-esnaf' işbirliği ile kotarılmış çok örnek olmasına rağmen, 'asker-cemaat' işbirliği açısından 15 Temmuz, Cumhuriyet tarihimizde ilk ve tek örnektir. Son örnek olması biraz da bizim bu kalkışmadan çıkaracağımız derse bağlıdır.

Bu kanlı ve kahpe kalkışmanın en önemli özelliği 'secdeye giden' alınların da kirli 'duaya kalkan' ellerin de kanlı olabileceğini göstermesidir. Bugünkü 'aldanmış olma' itiraflarının temelinde 'zahire batından daha fazla değer vermek' yatmaktadır. Münafığın zahirinin Müminin zahirinden hiç de farklı olmadığını unutmanın bedeli acı olmuştur. Dilerim ki o acıdan gerekli dersi alalım.

Bu kanlı girişim, aynı zamanda 'İslamcı siyasetin' bazı söylemlerinin ve ön kabullerinin de gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır. 'Demokrasinin Yahudi uydurması' olduğu saçmalığı, bunlardan biridir. Gördük ki, Kadim Yunan'dan beri bilinen demokrasi, günümüzde tüm noksanlarına rağmen tüm medeniyetler ve insanlık için vazgeçilmez tek rejimdir. Noksanlarını gidermek, uygulamadaki yanlışlarını düzeltmeye çalışmakla topyekûn inkar çok farklıdır ve akıl bize ikinciyi değil birinciyi emreder.

Bu olay aynı zamanda gençliğimizi Kur'an'ın aradığı 'düşünen/akleden/fehmeden' idrakle yetiştirmek yerine cemaat imamıma körü körüne 'biat' eden 'muti' kullar haline getirmenin bizi nerelere sürükleyebileceğini de göstermiştir aklı olanlara.

Sadece 15 Temmuz gecesinin aptal, kahpe ve kanlı kalkışmasını değil, kırk yıllık yürüyüşteki gayrimeşruluğu ve ahlak yoksunluğunu da masaya yatırmak zorundayız. Hak eden ama secdeye varmakta ihmalkar alınların haysiyetli sahipleri yerine secdeye varmakta ihmali hiç olmayan ama bir başkasının hakkını, makamını ve istikbalini çalmaktan ar etmeyen kimseleri devletin damarlarına yerleştiren ahlaksızlığı da irdelemeliyiz. 'İslamiyeti hakim kılmak' gibi manada ve lafızda son derece ulvi bir amacı istikbal, makam, mevki ve alın teri hırsızlığına paravan yapmanın hesabını sormaz ve görmezsek; bugün tasfiye olanların yerini yarın aynı kutsalları aynı namussuz yöntemlerle kullanan bir başka yapılanmaya zemin hazırlamış oluruz.

Hepimiz kendi vicdanımızda hesaplaşmak zorundayız. Atatürk doksan yıl önce 'gaflet-dalalet ve ihanetten' birarada bahsetmişti. İhanetin serpilip palazlanmasında ve devleti ele geçirme küstahlığına cüret edebilmesinde gaflet ve dalaletimizin payı büyüktür.

Bundan sonraki süreçte 'kaderde, kederde, tasada, kıvançta ve istikbalde' yeniden bir ve beraber olacaksak, seksen milyonumuz da bu nefis muhasebesini yapmaya mecburuz