Vakit akşam; kütüphanemin loşluğunda ve bilgisayarın başındayım.
Bilgisayarımın müzik çalarında Aka Gündüz Kutbay’ın neyi ve elimde
Attila İlhan’ın onca şiir kitabından biri: Elde Var Hüzün.

Hüzün; bizim ya da benim ve benim neslimin, hayır sadece benim ve benim
neslimin değil, benden önceki, onlardan önceki ve onlardan daha da
önceki nesillerin -dün yendiklerimize yenilmeye ve adım adım
kazandığımız vatan topraklarını adım adım kaybetmeye başladığımız
günden beri- aşina olduğumuz ruh hali.

Bizim neslimiz, sadece bizim neslimiz değil, bizden öncekiler, en
azından 150 yıl öncekiler de “milli hüznün kucağında” ve Kemal
Tahir’in ifadesiyle “tarihin ters aktığı bir zamanda, dünyaya geldiler.
Balkanlar dan vurula vurula, dövüle dövüle, sövüle sövüle atılmanın
utancına tanık bir neslin kendi hüznünü duyacak ne ruh hali ne de o
hüzünle dertlenecek zamanı vardı. Altay Cengizer, Balkanlar ı
kaybedişimizi anlatırken “ bizim de hüzün çiçeklerimiz var” der. Ve
“farkında olmadan unutmamayı tercih ettiğimiz, adeta kayırdığımız
acıların iç içe geçmiş hüzün dairelerinin yanında durmaya devam
ediyoruz” diye ekler Balkan ve Birinci Dünya savaşlarını anlatırken.
Nasıl durmayalım o hüzün dairelerinin yanında ve nasıl kayırmayalım o
milli acıları? O acılar da o hüzünler de bizim. Ve milletler
sevinçleri kadar acılarıyla millet olur. Biz ne yazık ki bir
süreden beri hem acılarımızı hem sevinçlerimizi unuttuk.

Kemal Tahir ve Attila İlhan’ı hemen herkes tanır, Altay Cengizer ise
pek bilinmez. Bir emekli büyükelçidir, ama benim için önemi kariyeri
değil, o kariyerin birikimini alkışlanacak bir aydın sorumluluğu ile
harmanlayarak yazdığı “Adil Hafızanın Işığında- Birinci Dünya
Savaşı’na Giden Yol ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu” adlı harika
eserinden kaynaklanıyor. Önemli tespitleri var. Hele o son neslin
kaçınılmaz o talihsiz savaşa girişini anlatırken yaptığı o tespit yok
mu, o tespit, harika ötesi o tespit şöyle:

“Mesele en başından itibaren savaşta yenilip yenilmemek değil,
zorlanan bir kadere teslim olmamaktı. Kaderlerinin Büyük Güçler
tarafından kendilerine tebliğ edildiğini görmek yerine, kalplerini
ellerine alıp uçurumun kenarına geldiler, kaderlerini her şeye rağmen
kendileri seçmeyi, mümkün olduğu kadar tarihe ağırlıklarını koymuş
olmayı tercih ettiler…”

100 küsur yıl sonra yeniden aynı kaderle sınanmaya sürükleniyorsak
eğer, bir yürek taşıyan ve biraz tarih bilen birisi için Attila İlhan
gibi “Elde var hüzün” dememek ve Aka Gündüz Kutbay’ın neyi eşliğinde
Altay Cengizer’in ifadesiyle “İç içe geçmiş hüzün dairelerinin”
girdabına yuvarlanmamak mümkün mü? Elbet mümkün değil ve ben işte bu
yüzden hüzünlüyüm.

Namık Kemal “Bais-i şekva hüzn-ü umumidir bize Kemal/ Kendi derdimiz
billâh gelmez yâdımıza” der ya, o hesap işte. Bais-i şekva yani hüznün
sebebi ve hüzn-ü umumi yani umumun yani kamunun hüznü, kamunun derdi.