Ne yalan söyleyeyim Türkler, Araplar ve Kürtler hakkındaki analiz ve

tanımlamaları yüzünden İbn-i Haldun hakkında çok da olumlu olmayan bir his dünyasına sahibim.

Ancak bu olumlu olmayan his dünyamız, ne kendilerini anlamaya ne de eserlerinden uzak durmamıza engel teşkil eder. Zira İbn-i Haldun dedin mi biraz oturup düşünmek, okumak gerekir.

Seküler bir tutumu bazen öne çıkararak bazen İslamı, çağını anlamamış Müslümanlardan ayırt ederek sonuçlandırdığı sosyolojik tahliller, siyasi ve idari analizler oldukça önemlidir.

Günümüz sosyologları için adeta sosyolojiye giriş kitabı hükmündedir aynı durumu tarih bilimi içinde söylemek mümkündür.

İbn-i Haldun'un ifadesiyle: 'İç yüzü itibariyle tarih, düşünmek, hakikati araştırmak ve olan şeylerin sebeplerini bulup ortaya koymaktır. Olan şeylerin ilkeleri incedir, hadiselerin keyfiyet ve sebepleri hakkında bilgi derindir. İşte bunun için tarih asil ve hikmette soylu bir ilimdir. Bundan dolayı hikmet (felsefe) grubunu teşkil eden ilimlerden sayılmaya layık ve müstahaktır.'

İbn-i Haldun Tunus doğumludur,Mısır'da vefat etmiştir. Öncelikle Tunus'da 15 yıl İslami ilimler eğitimi almış bu süre içinde aynı zamanda hafızlığını da tamamlamıştır.

Sonrasında 25 yıl Tunus, Cezayir, Fas ve Endülüs de çeşitli siyasi ve idari görevlerde bulunmuş.

Sonrasında 8 yılda 7 cilt olarak yayımlanan 'el-İber' adlı eserini yazmıştır. Mukaddime, el-İber'in giriş kısmını teşkil eder. Mukaddime, İbn-i Haldun'un idari, siyasi, sosyolojik analiz ve teşhislerinin bir sonucudur. El-İber'in geriye kalan ikinci ve üçüncü kitapları, tarihe dair olup 6 ciltten oluşur.

Son 14 yılını da Mısırda, Kadı ve Müderris olarak geçirir. Bu görevleri sırasında Kudüs'ü ziyaret etmiş, Şam'da Timur'la görüşmüştür. Hacca ise ömrünün son döneminde gitmiştir.

Aldığı siyasi ve idari görevlerle baştan aşağı tecrübedir İbn-i Haldun. Aldığı eğitim ve birikimlerle baştan aşağı ilimdir.

Başlangıçta bahsettiğim ve ilk karşılaşmanızda sizi rahatsız eden ifadelerini de bir müddet sonra sonuç değil, bir sosyolojik süreçten bahsederek tanımladığını görüyorsunuz.

Göçebelikten gelen yabani toplumlar olarak tanımlaması esasında hiçbir toplumun doğuştan yerleşik (medeni) olamayacağına dair bir önermesidir. Her toplum başlangıçta göçebedir. Göçebelik hayatı toplumun yapısına göre uzun veya kısa olabilir. Fakat bu devreyi geçirmeyen hiçbir toplum medeniyeti olamaz savıyla hareket etmiştir.

Anlamaya çalışmak, bilgi-birikim ve tecrübelerinden faydalanmak, İbn-

Haldun'u anlamaktan çok kendi serüvenimizi anlamaktır.

Yaşarken görmeniz gereken yerler diye addedilen yerler olur ya hani, işte öyle bir şey İbn-i Haldun. Yaşarken okumanız dileğiyle

Güzel günlere uyanın

Sağlıcakla kalın efendim.