Stefan Zweıg 'İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar' adlı eserinde 1453'ün 28 Mayıs'ını 29 Mayıs'ına bağlayan geceyi ve 29 Mayıs'ın şafağını anlatır. Çağlar açıp çağlar kapatan o kutlu fethin bir önceki gecesini ve o fethe şahit olan şanslı şafağını.

Surların dışında Hünkar 'Önce bir dua günü düzenlenmesini buyurur. Yüz elli bin askerin, ilkinden sonuncusuna kadar hepsi de, İslam dininin emrettiği koşulları yerine getirecekler, aptes alacaklar, namaz alacaklar ve üç kez büyük duayı, 'Fetih' suresini okuyacaklardır.'

Surların içinde ise 'en zengininden en yoksuluna kadar herkes 'Kyrie Eleison' duasına katılmak üzere dini şarkılar söyleyerek önce iç mahalleleri, sonra da dış surlara kadar bütün kenti dolaşan görkemli alaydaki yerini alır. Kutsal emanetler ve azizlerin resimleri kiliselerden alınır ve en önde taşınır. Surların neresinde bir gedik açılsa, oraya, Müslümanların saldırılarına dünyevi silahlardan daha etkili olacağı düşüncesi ve inancıyla hemen bu aziz tasvirlerden birisi asılır.'

İkisi de kitabi din mensubu iki ayrı zümre, içeride Hazreti İsa'ya inanan Hristiyanlar, dışarıda İsa'yı kabul etmekle birlikte son peygamberin tebliğ ettiği dine inanan Müslümanlar. Aynı Allah'a inanmakta ve aynı Allah'tan yardım ummakta.

Dışarıdakiler galip geldiler. Çünkü daha doğruydular, daha çağdaştılar, daha akliydiler ve elbet daha bilgiliydiler. İçeridekiler surun arkasında dedelerinden kalma Bizans ateşinin korumasında yan gelip yatarken, dışarıdakiler çağın en üstün toplarını kullanıyorlardı. Hayır; başkasından alıp kullanmıyorlardı, kendileri döküyor, kendileri taşıyor, kendileri ateşliyordu. İçeridekiler Haliç'e zincir çekerek korunduklarını sanırken, dışarıdakiler gemileri dağlardan yürütüyor, zinciri aşıp Haliç'e, bir başka ifadeyle Bizansın harim-i ismetine giriyordu.

Yenilen Bizanstır ama aynı zamanda bilgisizliktir, cehalettir, çağdışılıktır. Yenense Müslüman Türkün şahsında tecessüm eden inançtır, imandır ama bir o kadar da çağdaşlıktır, bilimdir, teknolojide ve harp usulünde en önde oluştur.

Stefan Zweıg'ın anlattığı o sahneyi okuduğumdan beri, dün adına ne kadar mutluysam gelecek adına da o kadar endişeliyimdir. Meseleyi muma, ikona ve papazın duasına, azizin tasvirine havale eden çaresizliğin bir benzerinin beş asır sonra İslam alemine sirayet ettiğini görmekten muzdarip, bu sebeple de gelecekten endişeliyim.

Birileri bunu, benim karamsarlığıma verebilir. Keşke o kadar basit olsa, keşke mesele sadece benim karamsarlığımdan hatta vehmimden ibaret olsa. Ne yazık ki değil. Dün kurtuluşunu çağın silahlarında ve aydınlığında değil de ikonların ve aziz tasvirlerinin koruyuculuğunda arayanların evlatları, bugün yeni galaksilerin peşinde koşuyorken; dünün galiplerinin torunları ne yazık ki kaderlerini kerametleri kendilerinden menkul şeyh efendilerinin rüyalarına bağlıyor.

Ne bugünün bilim ve teknolojisine sahibiz ne de yarınları şekillendirecek olan araştırmalarda varız. Robotlar ve uzaktan kumandalı vekalet savaşlarına girildiği bu günlerde İslam aleminin hala kendi iç kavgalarının kanında boğulduğunu görmek konuya sokak kültürüyle yaklaşanları üzmeyebilir ama biraz okuyan herkesin yüreğini kanatır. Bugüne kadar kanatmadıysa bile mutlaka kanatmalı.

Türk milletinin ve İslam aleminin geleceği medeniyetler arası bilim yarışına bir an önce katılmasına ve diğer medeniyetlerle olan arayı süratle kapatmasına bağlıdır. Çağın bilgisi ve teknolojisiyle donatılmamış hiçbir gücün 'medeniyetler çatışmasında' ayakta kalması söz konusu değildir.