Geçen hafta, dünya ekonomisinde bir müddettir kendini hissettiren ve yakın gelecekte hızlanarak artması beklenen teknolojik işsizlik meselesinden bahsetmiştim. Sadece üretim sektöründe değil, hizmet sektöründe ve beyaz yakalıların çalıştığı alanlarda da büyük ölçüde insansızlaşmanın neredeyse kaçınılmaz olduğunu ifade etmiştim. İstihdamda insanların yerini bulutlar, veri akışları, algoritmalar, robotlar, üç boyutlu yazıcılar ve öteki otonom sistemlerin alacağı büyük bir dönüşümün çoktandır başladığını; önümüzdeki on yıllarda insanların çoğunun çalışarak gelir elde ettiği bilindik dünyanın tamamen mazi olabileceğini anlatmaya çabalamıştım. Bu hafta ise bu dönüşümü kaçınılmaz kılan itici sebeplere ve dönüşüm tamamlandıktan sonra hala insanların elinde kalacak mesleklerin hangileri olabileceğine değinmek istiyorum.

Kapitalizm, ana mantığı gereği sürekli devam eden ekonomik büyümeye, üretim artışına ve hep daha fazla artık-değer elde etme düşüncesine dayanır. Ekonomik büyümeyi ve karları devamlı artırmanın tek yolu, kesintisiz olarak teknoloji geliştirmek ve her geçen gün daha düşük maliyetle daha fazla üretim yapmaktan geçer. Kapitalist mantık ile dünya ekonomisi son 50 yılda tam 6 kat büyümüş, aynı zaman zarfında 2,5 kat artan dünya nüfusuna rağmen bir bolluk çağı yaratılabilmiştir. Bu süreçte insanlar, teknolojinin insan emeğine olan ihtiyacı azalttığı veya sıfırladığı sektörlerden, yine teknolojinin etkisiyle doğan yeni sektörlere kayarak işlerini ve gelirlerini koruyabilmişlerdir. Geldiğimiz noktada, mevcut işler bir defa daha teknoloji dalgasının etkisiyle insansızlaşıyor; üstelik bu defa işleri devralan teknolojiler, öğrenebilen ve karar alabilen ileri sistemler olduklarından, işsiz kalan insanların gidebileceği yeni iş alanları da kısa sürede otomatize edilmeye aday. İşgücünün kaçabileceği bir yer kalmadı, çünkü ekonomik büyümeyi devam ettirebilmek, insan çalışanlardan tamamen kurtulma reçetesine endekslenmiş durumda.

Bunun itici sebepleri ortada. Robotlar, makineler ve yazılımlar, acıkmaz ve yorulmazlar, her gün evden işe ve işten eve gidip gelmezler. Bir yerden bir yere yollanacakları zaman ya bir buluta yüklenebilir ya da parçalanıp tekrar birleştirilebilirler. Maaş istemezler, tatil yapmazlar, greve gitmezler, mahkemelerde dava açmazlar, yıllar sürecek eğitime ihtiyaç duymazlar. Çalışamaz duruma geldiklerinde emekli ikramiyesine hak kazanmazlar ve işverenleri insan işçilere özgü diğer hiçbir külfete sokmazlar. Bir kere yaygınlaştıklarında üretilmeleri ve bakımları için gereken maliyetler inanılmaz şekilde düşer. Öğrenen algoritmalar sayesinde bir tanesi yeni bir şey öğrendiğinde bunu tek saniyede ve eş zamanlı olarak tüm emsallerine gönderebilir/öğretebilir. İnsan çalışanlardan büyük ölçüde arındırılmak suretiyle işgücü maliyetlerinden kurtarılmış bir ekonominin, enerji alanındaki marjinal maliyetleri sıfıra yakın bir noktaya çekme potansiyeli bulunan yenilenebilir enerji sistemi, lojistik maliyetlerini dip noktaya indirecek sürücüsüz araçlar ve hammadde maliyetlerini mümkün olduğunca düşürecek nanoteknoloji ve diğer malzeme teknolojileri ile bir bütün halinde düşünüldüğünde, teorik olarak hudutsuzca büyümeye muktedir hale geleceği düşünülmektedir.

Elbette yakın gelecekte insan gerektiren yazılım işlerinin artması, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş sürecindeki büyük çaplı kurulum işleri, akıllı kent alt yapılarının inşası, sürücüsüz elektrikli araçlar için yeni istasyon ağlarının yaratılması, uzayda üs kurma faaliyetleri ve daha birçok konu, binlerce yeni işletme kurulup milyonlarca insan çalışanın istihdamını gerektirebilir, böylece son bir kez bir büyük istihdam dalgası daha tetiklenebilir. Şüphesiz, makineleşme dalgasından kendini kurtarabilecek meslekler de vardır. Bir yazılım ya da robot, günün birinde ne kadar mükemmel bir sanat eseri ortaya koyabilecek olursa olsun, herhalde insanların çoğu, kusursuz olmasa bile, gerçek bir insanın elinden çıkma sanat eserlerini beğenmeye devam edecektir. Tıpkı bugün, bir insan tarafından üretilen ve muhtemelen pek çok kusur içeren bir el dokuması halının, seri üretim yöntemleri ile üretilen ve hiç hata barındırmayan fabrikasyon bir halıdan çok daha büyük paralara alıcı bulması gibi, gelecekte de insanların çoğu, gerçek insanların elinden çıkma bazı eser, ürün ve hizmetlere rağbet göstermeye devam edebilir. Sanatçı ve zanaatkarlar gibi profesyonel sporcular da işlerini yapmaya devam edebilirler. Büyük ihtimalle insanların pek azı, tuttuğu takımın derbi maçını seyrederken sahada 22 tane yüksek kondisyonlu robot görmekten hoşnut kalır; çoğunluğun tercihi orada gerçekten sevinen, üzülen, yorulan ve gayret eden 22 insan görmek olur. Keza bir avukat yazılımı yerine, sırlarını açabileceği gerçek bir avukat; bir psikolog robot yerine, karşısındakiyle empati yapabilecek gerçek bir psikolog; yahut bir yapay kuaför yerine, sohbet eden gerçek bir kuaför de insanların çoğu için daha tercih edilir olabilecektir.

Ancak sonuç itibariyle işlerin çok büyük çoğunluğunun, tarihteki benzer dönüşümlerden farklı olarak bu defa yerlerine yenileri gelmeksizin, insanlardan makinelere kayması kaçınılmaz görünmektedir. Gitgide hızlanan ve hassaslaşan teknolojiler, kısa süre sonra her sektörden ve her seviyeden işi daha fazla tehdit eder hale gelecektir. Sınırlı bir alanda bir dizi rutin faaliyet üzerinde uzmanlaşma gerektiren işlerin hemen hepsi kısa zaman içerisinde otomatize edilebilecek; tamamen rutin olmadığı için geniş bir beceri yelpazesinin eş zamanlı kullanımını ve öngörülemeyen senaryolarla başa çıkmayı gerektiren daha kaotik işlerin otomasyona teslim olması ise biraz daha fazla zaman alacaktır. Gerçi bu dönüşümün tamamlanmasının on yıl mı, elli yıl mı, yoksa yüz yıl mı alacağının çok önemi yoktur; önemli olan çocuklarımızın yaşamları içerisinde gerçekleşeceğini bilmemizdir. 22. yüzyıla giden süreçte insanlar tarafından yapılan çoğu iş, otomatikleştirilecek; bu küresel ekonominin tamamını da çok derinden etkileyecektir. İsterseniz dönüşümün muhtemel olumlu/olumsuz sonuçlarını konuşmaya da haftaya devam edelim…