Toplumsal yapıda sosyoekonomik sorunlardaki artış,bireysel suçları da artırır.Bu suçların başında şiddet olayları gelir.Şiddetten,daha çok çocuklar,kadınlar,yoksul ve eğitimsiz insanlar,yani toplumun korumasız kesimleri etkilenmektedir.

Ülkemizde geçen yıl çocuk istismarı ve kadına yönelik şiddet olaylarında korkutucu düzeyde artış olmasına rağmen bu sorun kangren olmuş; çözümüne dönük yapılanlar da yetersiz kalmıştır.

Bu sorunun çözümü,toplumsal değer yargılarıyla doğrudan ilişkilidir.Eğitim,din,siyaset ve sosyal çevredeki anlayış ve figürler bireylerin davranışlarını önemli ölçüde belirlemektedir.

Bizim eğitim sistemimiz de siyasetimiz de erkek egemen bir içeriğe sahiptir.Toplumsal yapımız,kadının yaşam alanlarını iyice daraltmış;din adına 'fetva'veren kimi meczuplar da kadını hatta çocukları bile birer cinsel obje olarak görmekten bir türlü kurtulamamaktadırlar.Kimse de bu gidişe dur demiyor.

Dini önderlerin kitleler üzerinde önemli etkisi olmasına rağmen,özellikle Müslüman ülkelerde din adamları bu görevlerini yeterince yerine getir(e)memektedirler.

Oysa Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis, kadınların bu dünyada bulaşık yıkamak için değil, bir armoni oluşturmak için var olduğunu söyledi. Toplumlarda erkek merkezli bakış açısına ağırlık verilmesini eleştirdi.Kadın ve erkeğin birbirinden üstün olmadığını,insanları sömürmenin, insanlığa karşı bir suç olduğunu söyledi. Ancak kadını sömürmek bundan daha fazlasıdır, Tanrı'nın dünyaya vermek istediği armoniyi yok etmektir. Bu tamamen kişisel olmakla birlikte şunu düşünmek çok hoşuma gidiyor: Tanrı, kadınları, hepimizin bir annesi olsun diye yarattı,dedi.

Batı dünyasında artık insanlar,kadın-erkek eşitsizliğine ikna olmuyor.Bu yüzden en yüksek dini otoritelerden böylesi yaklaşımlar geliyor.Ülkemizde de kadına yönelik istismar ve şiddet konularında Batı'dakine benzer etkili açıklamalar bekliyoruz…