Kafa karışıklığı diye bakıyordum, “PKK’nın alan hakimiyetini eline geçirdiği, PKK’lı olmayanların bölgede seyahat hürriyetinin olmadığı ve de asayişi devletin değil PKK’nın sağladığı” yolundaki açıklamalara. Sayın Cumhurbaşkanı’nın dün Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Üniversitesi öğretim yılı açış konuşmasını dinleyince, şüpheye düştüm. Ortada bir kafa karışıklığından çok kamuoyunun “tavizlere hazırlanması” projesi olduğunu düşünmeye başladım.

Her ne kadar irticalen konuşuyor gözükse de Sayın Cumhurbaşkanı irticalen konuşmuyor, deneyimli bir ekip tarafından titiz bir çalışmayla hazırlanan metni prompterden(camdan) okuyor. Enine boyuna düşünülmüş, her kelimesi dikkatle seçilmiş derli toplu metinler bunlar.

Sayın Cumhurbaşkanı, ülkenin belli bir bölümündeki PKK teröründen yakınıyor “hain bunlar” diyor ve ihanetlerden örnekler veriyor hem de kendi yaşadığı olaylardan örnekler. Başbakanlığı döneminde Yüksekova da yaşadığı bir olayı anlatıyor: “Hakkari ye, Yüksekova ya gidin o terör estirilen yer var ya orada bile, 150 yataklı modern bir hastane inşa ettik. Açılışını bizzat ben yaptım. O açılışa Yüksekova halkını göndermediler, ölümle tehdit ettiler, gitmeyeceksiniz dediler. Hiç unutamıyorum, hasta ziyareti yaparken, genç bir bayan doktor yanıma geldi. İlk görev yeriydi. Başbakanım her şey iyi güzel de ben şehre nasıl gideceğim dedi. Korkuyorum, bize bu hastanenin kampüsü içinde lojmanlar yapın da biz oralara gitmeyelim dedi. Bunlar hain ya, ihanet çetesi. Düşünebiliyor musunuz? Bir bayan doktor oraya gidiyor, bu korkuyla orada yaşıyor. Nasıl hizmet verecek? Ondan sonra barış, özgürlük diyorlar. Ne barışı ne özgürlüğü? Bunlar kendi halklarına ihanet içindeler, onlara hainler, böyle bir şey olabilir mi? Aynı gün Hakkari merkezde yine 150 yataklı bir başka hastaneyi açtık. Aynı günde iki hastane. Oraya kim uğrar be?”

Bu sözler bir ihanetin net ifadesidir ama aynı zamanda “Başbakan’ın yaptığı hastane açılışına vatandaşı göndermeyecek kadar güçlenen PKK” itirafıdır da. Barış sürecinin bir tarafça nasıl kötüye kullandığının da itirafı.

Bu kadar da değil, Sayın Cumhurbaşkanı’nın yakınmaları devam ediyor: “Şu anda havalimanı yapıyoruz, yaptırtmıyorlar. Sürekli müteahhitler tehdit altında, makineleri yakıyorlar. Size hizmet verecek ya. Onu dahi istemiyorlar.”

Kafam nasıl karışmasın; devlet havalimanı yapacak ama PKK yaptırmıyor! Bunu devletin en tepesindeki en yetkili insan, Cumhurun Başkanı söylüyor. Yaptırmayanı değil yaptırmamaya kalkanı derdest edip yargının karşısına çıkaracak olan güç makamı şeririn şiddetinden vatandaşa dert yanıyor.

Ardı ardına gelen bu ve benzeri söylemler, acaba bir algı yönetimin gereği mi? Vatandaşı “Atık iş bu noktaya geldiyse direnmenin anlamı yok, verelim gitsin” demeye hazırlamanın taktiği mi?

Türk sağı ya da muhafazakarları Sultan İkinci Abdülhamit’in “Filistin’i satın almaya” kalkışan Theodor Herzl’e söylediği “O toprakları ecdadımızın aldığı fiyata satarız, kan ve can fiyatına” sözlerini bilirler ve her yerde gururla anlatırlar. Ecdadımız Filistin için akıttığı kandan çok daha fazlasını Anadolu’yu ebedi Türk vatanı yapmak için akıtmıştır. Bedelini kim ödeyebilir ki?