'Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur. Çünkü kötü insanların türküleri yoktur' der merhum Neşet Ertaş üstat.

Yakanların yandığındandır türküler,

Yanık kokar…

En çok Anadolu'da yükselse de göğe sesleri.

En çok Anadolu olsa da adları

Gah Yemen'e götürür

Gah Rumeli'ye…

An olur içinde büyür

Bir yumruk gibi sancı,

Gönül sesine eşlik eder türküler;

Yar olur adı, canan olur,

Anne olur, kuzu kuzu meleşen yavrular…

Gurbet elde akşam hüznünü taşır bir çift turna, kanadında çırpınır kalp, uzaklar olur efkar…

Kalp çırpınacak

Gönül eşilik edecek ki,

Kendini bulsun hüzün

Adı türkü olsun.

Tezenenin telle buluşmasından

Nice öncedir o yangından dair har.

Köze dönüşür sonra

Dilde sözcükler

Ve zararsız hale gelir.

Yanmıştan

Yakılmıştan zarar gelir mi?

Kokusu kalır

Acısı içine sinmiş

Garip kokusu sadce…

Acı dediysem öylesine

Sıradan değil elbette.

İmparatorluk coğrafyası kadar büyük

Ve bir büyük imparator kadar güçlü.

Öldürmeyen acılardır

Zira güçlendirmesi

En çok bu yüzdendir.

Türkülerle olgunlaşır acılar

Türkülerle yontulur dilin dikenleri.

Türkülerle kurtulursun

Türkü olmamış

Türkü yakılmamış ham kederden

Bir su damlası gibi

Taşta oyuk açan türküler…

Mahatma Gandinin dediği gibi birazda 'Cesurca çekilen gerçek acılar, bir taşın kalbini bile yumuşatabilir'

Öylesine yumuşatmış

Öylesine cesur acılar saklar içinde türküler.

O seni söyler

Sen de onu.

Başka bir dilde

Kendini arama boşuna.

Bak ne güzel söylüyor

Aşık Veysel;

Uzun ince bir yoldayım

Gidiyorum gündüz gece…

Güzel günlere uyanın

Sağlıcakla kalın efendim.