Dramı, ne dramı, resmen trajediyi televizyonda utanarak izliyorum.
İnsanlık adına ama daha da çok mensubu bulunduğumuz İslam alemi adına
utanıyorum. Onlarca, yüzlerce, binlerce Suriyeli Müslüman, Hristiyan
Avrupa’ya ulaşabilmek için kadın erkek, çoluk çocuk tam bir sefalet
içinde sınıra yürüyor. Düşüyorlar, kalkıyorlar, yeniden yürüyorlar.
Yolları kesiliyor dönmüyorlar, hırpalanıyorlar yine dönmüyorlar. Ve
benim içim yanıyor, yüzüm kızarıyor. İnsanlık adına yanıyor içim ve
mensubu bulunduğum medeniyet âleminin çaresizliği ve sefaleti adına
utanıyorum.
Bir zamanlar nasıl da övünerek anlatırdık engizisyonun işkencelerinden
kaçan insanların Osmanlı ya sığınmalarını. Bizdik insanlığın umudu;
sadece gönüllerimiz, sadece sınırlarımız değildi açık olan,
hanelerimiz de sofralarımız da açıktı.
Heyhat; artık sığınan onlar değil Müslümanlar. Artık Musevi ve
Hristiyan kendi ülkesinde kendisiyle barışık, varsıl ve huzur içinde.
Artık ülkesinden kaçmasını gerektiren iç huzursuzluk yok, engizisyon
yok, kardeş kavgası, mezhep kavgası yok; iş var, aş var, kanun var,
düzen var, kısacası devlet var.
İslam alemi bugün Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’ta çizdiği sefalet
manzarasından çok daha kötü durumdadır. Bir tarafta Allah’ın büyük
lütfu petrolün yeşil dolarlarını lüksün, israfın, görmemişliğin
çiğliğinde har vurup harman savuran şeyhler, prensler, krallar, öbür
tarafta kanlı kardeş kavgasından canını kurtarmak amacıyla ölümün
kucağında Hristiyan ülkelerine ulaşmak için acının, ıstırabın ve
hatta horlanmanın, aşağılanmanın en ağırına katlanmak zorunda kalan
milyonlar!
Niye dün onlar sığınmacı iken bugün biziz? Niye dün biz insanlığa
kucak açarken bugün kendimizi onların soğuk kucağına atabilmek için
canımızı hiçe sayanlar bizleriz? Niye çare aramak durumuna düştük ve
niye kendi kardeşimizin derdine derman, yarasına merhem olamıyoruz?
Niye, niye, niye?
Bizi ayırıyorum yine de. Bizi yani biz Türk milletini, yani Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ni ayırıyorum ümmet adına utandığım bu zillet
çemberinden. Tek biz varız dindaşına kucak açan ve galiba bir de eti
de budu da belli Ürdün. Ya gerisi. Ya Suudi Arabistan ya Katar ya
Mısır ya bilmem hangi İslam ülkesi… Neredeler ve niye yoklar? Niye
dindaşlarını ve ırkdaşlarını elin yabancısına mecbur ederler? Hiç mi
vicdanları sızlamaz, hiç mi yüzleri kızarmaz.
Bu bir dramdır, bir trajedidir ama daha da önemlisi bir utançtır.
Bakalım bundan kurtulabilecek miyiz?